Ben ÖSS nesliyim. İlkokuldan itibaren bir yarışın içinde buldum kendimi. Bu sürecin yaklaşık ilk 10 senesinde yarışı kabullenmedim, yarışmayı reddettim, yarışmadım kimseyle. Hayatımdaki yetişkinler tarafından yeterince hırslı olmamakla etiketlendim. Sonra bir şeyler değişti bende, gereken hırs yüklendi, yarıştım, gece gündüz o yarışı kazanmak için mücadele ettim. Yarışı kazandım. Ya da ben öyle sandım. Kazandığım yarışın ardından o yarışı kendi kulvarlarında kazanmışlarla olimpiyatlara gireceğim bilgisi bana verilmemişti, afalladım. Boğaziçi’ndeydim.
Yine kabullenmedim. Ama artık kabullenmesem de yarışmayı öğrenmiştim. Onu da tamamladım.
Sonra, bayrak yarışı düzeyinde bile olmayacağını zannettiğim iş hayatına girdim koşaradımlarla. ÖSS’yi mumla aratacak cinsten bir yarışla karşılaştım. Kimse yarışın varlığından söz etmiyor ama ortalık kırmızı kartlık hareketlerle dolu. Yine kabullenmedim. Sevmemiştim o oyunu.
25 yaşımda fark ettim ki, yarış olacaksa kendimle olacak. “Başkalarıyla yapılan yarışlar kazanılamaz” dedim. “Kazanılmış gibi görünür sadece.” En sürdürülebilir mücadeleyse insanın kendisini aşmaya çalıştığı. Hayatımda ilk kez sadece kendim istediğim için üretmeye, yazmaya başladım. Kimse okusun diye değil, ben sevdiğim için yazdım. Yeri geldi gece uyumadan, yeri geldi bir pazar günü boyunca masanın başından kalkmadan yazdım. Sırf sevdiğim için…
27 yaşımda kurumsal yarışları resmen bıraktım. Kendimle olan yarışım resmen başladı. O gün bugündür üretmek en temel gayem oldu. Yeri geldi kitap yazdım, yeri geldi makrame örgüler yaptım, yeri geldi çiçek diktim, yeri geldi kurabiye yaptım. Kimse istediği için değil, bana iyi geldiği için.
İçimdeki yarışma dürtüsü son yıllarda da zaman zaman yokladı beni. 2019’da başlayıp her yıl 1 kitap çıkardım. Master tezimi tamamladıktan sonraysa hayatımın en az üretken hissettiğim döneminde buldum kendimi. 3,5 ay sadece çalıştım ve sosyalleştim. Zihnime düştü sorular “Ne yapmak istiyorum, ne üretiyorum, ne yapabilirim, ne yapayım?”. Sorular vardı ama cevapları verecek kadar odaklı olamıyordum. Kafam öyle dağınıktı ki…
Aralık sonunda karar verdim ve dedim ki “Ocak ayını kendime ayırıyorum.” Elbette yine çalışacak, yine sevdiklerimle bir arada olacaktım. Ama yalnız anlarımın da tadına varmalıydım, bu yüzden Instagram detoksuna girdim. Instagram kötü bir yer olduğu için değil, ben kendimle başbaşa kalamadığım için. Son aylarda her boşlukta elimin o ikona gitmesi gibi kötü bir alışkanlık geliştirdiğim için.
Hesabıma 1 kez bile girmediğim 30 gün geçirdim. İlk 3 gün ellerim titredi 2 haftanın sonundaysa aradığım zihinsel berraklığa kavuşmuştum. Bu süreçte bir sürü podcast dinleyip, kitaplar okuyup, meditasyon yapıp, tiyatrolara-konserlere gidip, günlük yazıp, punch nakışına yeniden başlayıp, parkta koşu yapıp sevdiklerimle harika zamanlar geçirdim. Tüm bunların sayesinde de yepyeni projeler, yepyeni planlar ve hedefler tasarladım. Bunları hayata geçirmek için o zihinsel berraklığımı korumaya gayret edeceğim. Bu nedenle ara ara, bu kadar uzun olmasa bile sosyal medyadan uzaklaşacağım tatiller yapmaya niyet ettim.
Her gün bir önceki günden, her sene bir önceki seneden daha iyi bir versiyonumu yaşamaya çalışıyorum. Hırslarımdan arınmaya, egomun sesini kısmaya çalışıyorum. Bazen oluyor, bazen olmuyor. Önemli olan her an, her gün aldığım nefesin farkına varıp o an o günkü Selin’i deneyimlemek, o an o günkü halimi gözlemlemek.
Sizin yarışınız kiminle bilmiyorum ama ben yarışım sadece kendimle olsun diye çok uğraşıyorum…
Sevgiler
04 Şubat 2023, 17:25
Selin hn.merhaba
Ben bana kariyer koçluğu yapmanızı ve kariyer koçum olmanızı istiyorum
Kitaplarınızı severek okuyorum.Şuan 3.tura döndüm 🙂 Gerçekten desteğinize ihtiyacımız var