
Johann Hari’nin Çalınan Dikkat isimli kitabını bir solukta okudum desem yeridir (Tamam bir solukta değil ama 280 sayfalık kitabı 3 günde bitirecek kadar severek okudum).
Yazar, sosyal medyanın, akıllı telefonların ve içinde olduğumuz bu teknoloji çağının dikkat ve odaklanma süremizi nasıl düşürdüğünü ve niye özellikle düşürüldüğünü araştırmalar ve önemli isimlerle yaptığı röportajlarla anlatıyor.
Kitapta altını çizdiğim tüm satırları alt alta dizsem yeni bir kitap çıkar 🙂 Ama özellikle paylaşmaya değer dediklerimden bazılarını sıralayayım:
· “California Üniversitesi profesörü Gloria Mark, ofiste çalışan yetişkinlerin tek bir işle ortalama ne kadar süre meşgul olabildiklerini gözlemlemiş. Sonuç: Sadece 3 dakika.”
· “Oregon Üniversitesi’nde Profesör Michael Posner tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada, bir işe odaklanmışken dikkatiniz dağıldığında aynı odaklanma durumuna geri dönmenizin ortalama 23 dakika sürdüğü ortaya çıkmış.” · “Şu anda yangın hortumundan su içiyor gibiyiz, çok fazla geliyor, enformasyona boğuluyoruz. Ortalama bir insanın 1986 yılında televizyon radyo ve basın aracılığıyla maruz kaldığı enformasyonun hepsini topladığınızda günde 40 gazeteye karşılık geliyormuş 2007 yılına gelindiğinde bu rakam günde 174 gazeteye çıkmış.”
· “Büyük hızlanma döneminden geçiyoruz. 1950’lere kıyasla ciddi ölçüde hızlı konuşuyoruz. Sadece 20 yıl içinde şehirlerdeki yürüme hızında %10’luk artış olmuş.”
· “2004 ile 2017 arasında zevk için kitap okuyan erkeklerin oranı %40, kadınların oranı ise %29 azalmış.”
Tüm bunları, Facebook, Youtube ve benzeri platformların önde gelen isimleriyle yaptığı röportajlar yoluyla, bu markaların ticari olarak hayatta kalabilmesinin, biz kullanıcıların dikkatini çalması ile mümkün olduğunu gösteriyor.
Aldığım notlar arasından şu kısım da İK açısından baktığımda ilgimi çekti:
🔺Finlandiya’da 25-58 yaş aralığındaki rastgele 2000 vatandaşa bir hak tanınmış. “Önümüzdeki 2 yıl boyunca her ay karşılıksız 560 euro vereceğiz.” demiş ve gerçekten de vermişler. Temel barınma, gıda vb ihtiyaçları karşılanan bu kişilerin bir taraftan da odaklanma becerileri üzerinde bir inceleme yapılmış. İncelemenin sonucunda görülmüş ki, temel gelir almaya başladıklarında insanların odaklanma becerisi ciddi ölçüde artmış. Maddi durum konusunda endişe duymak gerekmediğinde düşünme kapasitesi artıyor.
🔺Biraz da dünyanın bir başka köşesinde yapılan bir araştırmaya bakalım. Hindistan’daki şeker kamışı hasatçıları üzerinde bir araştırma yapılmış. Hasat öncesi (parasızken) ve sonrasında (yeterince paraları varken) düşünme becerilerini test etmişler. Hasat sonundaki maddi güvenlik halinde hasatçıların IQ seviyesinin ortalama 13 puan fazla olduğunu bulmuşlar. Farklı sayfalarda yer alan bu 2 araştırma bana aynı şeyi düşündürttü: Şirketler, çalışanlarının maddi refahını geri plana attıklarında, çalışanlar, şirkete TARTIŞMASIZ daha faydalı olabilecekleri odaklanma becerilerini ve IQ’larını kaybediyorlar.
Ev kirasını nasıl ödeyeceğini düşünen kişilerin aklını %100 işe verebilmesini kimse beklemesin. Çalışanlarınıza yaptığınız yatırımın size geri dönüşü bazen zannettiğinizden çok daha fazla olabilir. Özellikle bu dönemde yaşadığımız ekonomik dalgalanma ve yüksek enflasyon ortamında çoğu kişinin bu durumda olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.
Kitabın ikinci yarısı DEHB teşhislerinin farklı bir boyutunu ele alıyor. Özellikle ebeveynlerin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum. Şu anda gelişmekte olan neslin, dikkat sorunlarının bizden çok daha fazla olacağı açık.
Ben kitabı severek okudum, okuyan herkese faydalı olacağını düşünüyorum.
Keyifli okumalar.