selinyetimoglu.com

PCC Profesyonel Kariyer Koçu & Kariyer Danışmanı, Ex-HR

Maslow’un Kemiklerini Nasıl Sızlattım? Hayatının Aşkı Vs Hayatının İşi

5 Yorum

Bence;

Hayatının aşkını bulman için kaç deneme yapman gerektiyse, hayatının işini bulmak için çalışıp ayrıldığın şirket sayısının o kadar olması da normal.

Bunu benim gibi CV’sinde 175 ayrı iş tecrübesi olan kişileri aklamak için söylemiyorum, en nihayetinde hayatınızın aşkını bulduğunuzda ona da önceki 175 kişiyi anlatmanız gerektiğini ve “buna rağmen” mutlu olabileceğinize inanıyorum.

İş hayatı ve aşk hayatı bence çok benziyor.

Şöyle düşünelim; bir kadını beğenirsin, sana ilgi de gösteriyordur, sonra sen de ona ilgi göstermeye başlarsın ve bir anda kadın geri çekilir. Bkz. Kaçan kovalanır teorisi. Şimdi de iş hayatına bakalım. İş başvurusunda bulunan bir adayın yetkinliklerini beğenirsiniz. Onun da size kurumunuza ilgisi var ki başvuruda bulunmuş. Mülakatın ardından bir mülakat daha yapmak istersiniz. Artık kovalayan şirkettir. Aday mırın kırın eder, “ücret beklentimi karşılayacak mısınız ki?” gibi sorularla usulca geri çekilir.

Başka bir durum; Bir süredir birlikte olduğunuz kişi ile çok da kusursuz bir ilişkiniz yok. Ama “özünde iyi biri” olduğu için kırılsın istemiyorsunuz. Bu durumda ayrılma kararınızı nasıl açıklarsınız? Böyle ilişkilerin dünya genelinde %94,2’si (küsuratlı atıyorum.) “sorun sende değil bende”, “ben sana layık değilim” bahanesiyle sona erer. İş hayatındaki karşılığına bakalım şimdi de; Çalışandan çok memnun değilsiniz. Ama uzun zamandır da birlikte çalışıyorsunuz. Özünde iyi bir insan, ofis dışında da arkadaşsınız, kırılsın istemezsiniz. Dünya genelindeki şirketlerin %78,6’sı (kişisel gözlem raporumun sonucudur.) bu çalışanla yollarını şöyle ayırır: “Kariyer gelişimin için dışarıdaki fırsatları değerlendirmelisin, bizim sana katabileceğimiz pek bir şey kalmadı.”

Konuyla ilgili esas teorime gelecek olursak… Çevremdekileri uzun zamandır izliyorum. Koçluk yapıyorum, danışanlarımdan dinliyorum. Ayrıca aldığım koçluk eğitimi sonrasında her derdi olan arkadaşımın koşarak gelmesi ve tüm detaylarıyla olayları anlatması örneklemimi büyütmüş oldu.

En nihayetinde şuraya vardım; Biz İstanbul’da yaşayan, en az 4 yıllık üniversite mezunu, hali hazırda çalışmakta olan “beyaz yakalı” kalabalık kabile mensuplarının hep 1 adet derdi var. Ya kariyer, ya da aşk… Birini fazla önemsemeyen ya da zaten iyi bir noktada olduğunu düşünenin derdi mutlaka ikincisi oluyor. Çok nadiren sağlık, aile gibi sorunları sorunlaştırıyoruz. Genelde hayatımızın en önemli konusu ya “Ay ben ne zaman aşkta kazanacağım?” ya da “Kariyerimde istediğim noktaya nasıl geleceğim?” oluyor, ki ikincisine en temelde “para” da diyebiliriz.

Sonra fark ettim ki aslında bu iki ihtiyaç da kişinin özgüvenini besleyeceği için önemli. Bu noktada Maslow’a ve ihtiyaçlar teorisine karşı çıkmam gerekiyor.

Maslow's_hierarchy_of_needs

Zira Maslow’a göre insanın en temel ihtiyacı hayatta kalmak için gereken fizyolojik gereksinimler, ikinci ihtiyaç güvenlik, barınma gibi konular, üçüncüsü bir gruba ait olma gereksinimi yani aile üyeliği, cemaat üyeliği, vatandaşlık, arkadaşlık, aşk. Bunların hepsini karşıladıktan sonraki dördüncü ihtiyaç özsaygı, bunun için gereken başarma gereksinimi ve sonrasında gelecek olan diğerlerinin saygı duyması. Bunu da başardıktan sonra kendini gerçekleştirme ihtiyacı ortaya çıkıyor, bu biraz daha ruhsal bir kısım, ahlaki açıdan doğru olmalıyız veya geçmişten pişmanlık duymamalıyız. Yoga yapıyoruz çünkü ruhumuzu doyurmamız gerekiyor, gibi…

Maslow’un teorisi buydu. Benim karşı çıktığım kısım üçüncü ve dördüncü kısımların günümüzde iç içe geçmiş olması sebebiyle artık bu kadar net ayrım yapamayacağımız ve birini diğerinin önüne koyamayacağımız fikrine dayanıyor.

Maslow 1943 yılında yaptığı çalışma sonrasında bu piramidi yarattığında her ne kadar ABD’nin kapital düzendeki varlığından söz edebilsek de bizim bugün yaşadığımızdan daha sosyal ilişkiler içindeydi hayatlar. Demek istediğim şu; aşkın kariyerden bir adım önce gelmesi 2014 İstanbul’unda çok sık görülmüyor. Onun yerine, maaş bordrona ve unvanına göre aşık olma/olunma durumu daha bir normalleşti.

Buna ek olarak, artık aidiyeti de sadece sosyal ilişkiler üzerinden kurmuyoruz. Yani artık çalıştığın kuruma aidiyet, mesleki gruplara üyelik gibi pek çok kapitalist alışkanlık sayesinde, bir gruba bağlı olma ihtiyacımızı aile içindeki konumumuzdansa mesleki örgütlenme içindeki varlığımızla tatmin ediyoruz.

Maslow’a gelmeden önce bahsettiğim iş/aşk derdi bu yüzden başabaş gidiyor bana kalırsa. Bugünün düzeninde temeldeki insan olma durumunu yitirdiğimiz için Maslow’un kemiklerini sızlatıyoruz.

Ve evet Maslow’dan bu yana değişen tek şey, işe göre eş seçimi değil elbette:

maslows-heirarchy-of-needs-wifi

5 thoughts on “Maslow’un Kemiklerini Nasıl Sızlattım? Hayatının Aşkı Vs Hayatının İşi

  1. Şans oyunundan yüklü bir para çıkarsa şayet, tabi azami 4 5 milyon liradan bahsediyorum. Direk olarak artık başarılı bir kişiyim. Ve o andan itibaren durmaksızın aşkla ilgilenebilirim artık.

  2. Ben once is. kariyer dedim sonra hepsini bosverdim ask ve doga dedim. Cok mutluyum.
    cevizhane

  3. 🙂 tespit doğrudur, doğru yönetici ve doğru eş benzetmeside ekleyebiliriz bu yazıya.
    8 yıllık profesyonel iş hayatımda değiştirdiğim dokuz yönetici sonrası tecrübeyle sabittir.

  4. Geri bildirim: Patronun Verdiği Yetkiye Dayanarak Seni Şirketimize Bağlıyorum! | İnfopik

  5. Geri bildirim: Patronun Verdiği Yetkiye Dayanarak Seni Şirketimize Bağlıyorum!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s