Kendi gözlemlerime danışanlarımdan ve dostlarımdan dinlediğim hikayeleri de ekleyince görüyorum ki bir yöneticinin en büyük düşmanı mikro bakış açısı. “Detaylarda boğulmak” elbette sadece yönetici olanların sorunu değil ancak dev adımlar atması beklenen yönetici kitlesi önemli konularda bile bebek adımlar atmaya çalışırken bir türlü ilerleyemeyince ve ekibinin ilerlemesine müsaade etmeyince daha çok göze batan onlar oluyor.
Mikro yönetimin ne denli zararlı olabileceğini daha önce de paylaşmıştım. Cısss! Ondan uzak duruyoruz artık değil mi? O halde bu kez de makro yönetimin nasıl yapılacağına bakalım. Bu yazımda birkaç yöntem paylaşacağım naçizane. Öncelikle makro yönetim, halk (!) dilinde “büyük resmi görmek” olarak tabir edilen yaklaşımdan çok da farklı değil. Ekibin büyüklüğü, şirketinin hedefleri vs ne olursa olsun bir yöneticinin şu sorulara muhakkak cevap verebiliyor olmasını beklerim:
- Şirketinizin var oluş sebebi ve amacı nedir?
- Müşteri grubunuza ne vadediyor ve onlara hangi değeri sağlıyorsunuz?
- Şirketiniz dünya ve hissedarlar için ne sunuyor?
- Organizasyon içindeki bireylerin birbirlerine ve müşterilere karşı tutumu nasıldır? Nasıl olmalıdır?
Bu soruları sorduğumda görüyorum ki pek çok kıdemli yönetici bile cevaplar üzerinde daha önce düşünmemiş. Sebebine “yoğunluk” diyorlar, bence “önemsememek” ama lafa gelince herkes büyük resmin peşinde. Yönetici dostlar, sevgili okuyucular, n’olursunuz bir an kendinize karşı dürüst olun, bahaneleri bir kenara koyun. Çünkü bu soruların cevapları net bir şekilde masaya koyulmazsa en motive en bağlı ekip üyeniz bile bir yerden sonra kendini nereye gittiğini bilmeyerek rüzgarda savrulan bir gemide bulacaktır. Hepimiz biliriz ki belirsizlik insanoğlu için en güçlü stres faktörlerindendir.
Yukarıdaki soruları bir kere yanıtladık bitti diye de düşünemeyiz. En olmadı 3 ayda bir kez yanıtlar üzerine yeniden düşünmek gerekir. Belki yönünüz değişmiştir, belki hızınız… Belki ekibiniz veya ekipmanınız yeni durumlara adapte olabilecek noktada değildir. Bakmazsanız göremezsiniz, bir yöneticinin en önemli yetkinliklerinden biri proaktif olmasıdır. Arada bir ufka bakmayan kaptan yaklaşan tehlikeleri göremez ki sorumluluk alıp önlem planları yapsın.
Bir başka yöntem, neyi yapmayacağınızı netleştirmektir. Jean Paul Sartre “Her seçiş bir vazgeçiştir.” der. Nelerden vazgeçtiğinizi bilin yani kendinize seçtiğiniz hedeflere giderken neyi kutunun dışında bırakıyorsunuz. Yeni bir ürüne yatırım yapma kararı veriyorsunuz diyelim, hangi sonuçları elde etmeyi beklediğiniz en başından belirgin olsun.
“Olağan şüpheliler”le tartışın! Her kurumda vardır, her şeye muhalefet ederler. “Ak” diyene “kara”, “kara” diyene “ak” diyen, sonra fikrinin yılmaz savunucusu olanlar hani. Bildiniz değil mi? Onları sevin, koruyup kollayın çünkü size muhalefet etmelerine ihtiyacınız var. Daha önce bakmadığınız bir açıdan görmenizi sağlarlar, stratejilerinizin riskli bölgelerini fark ettirirler. Çoğu zaman yöneticiler ekiplerine bu tür kişileri almayı sevmezler çünkü fikirlerine karşı çıkılmasını sevmeyen egoları onları durdurur. Ancak onlar çirkin ördek yavrusudur, güzelliği derinlerinde barındırırlar. Konuşun, fikirlerini isteyin ve stratejinizi duyduklarınızla zenginleştirin. Büyük resim üzerinde fikir alışverişi yapacağınız bu kişi eş seviyede olduğunuz bir başka yönetici de olabilir, ekibinizin bir üyesi de…
“Paraya ihtiyacın olmasaydı hayatını nasıl geçirirdin?” sorusunu muhakkak duymuşsunuzdur, benim de koçluk yaparken faydalandığım sorulardandır. Bu kez tam tersini düşünelim: Hiç paranız kalmasaydı ne yapardınız? Buna cevabı elbette şirketiniz için düşünmelisiniz. Şirketinizin maddi anlamda çıkmazda olduğunu hayal edin. Bu durumlar yöneticilerin en stratejik davranmaları gereken zamanlardır. Bu zamanlarda büyük kararlar vermek gerekir. Normalde çok fazla önceliğiniz olduğundan dolayı dağılıyor olabilirsiniz. Zihninizi yenilikçi stratejilere odaklamak için etkin bir yöntemdir.
Kontrol kaleminiz mikro-makro yönetim dengesi olsun. Mikro yönetici olmayın dedik diye hiç mikroya bakmayacak değilsiniz. Hayatta her şey zıddıyla vardır. Sadık okuyucularım diyalektik sisteme bağlılığımı, Hegel aşkımı bilirler. Bir yerde ak varsa kara da olmalı, sıcak varsa soğuk da olmalıdır. Aynı şey burada da geçerli. Stratejik dev adımlar atmak için büyük resme bakarken, bir gözünüz de anlık durumlarda olsun. Araba kullanırken gideceğiniz yere odaklanın fakat arada bir göstergelere de bakın, belki benzininiz azalmıştır belki motor hararet yapmıştır. Mikro bakış açısını korumak ve günlük durumları değerlendirmek, bir açıdan makro stratejinizi de test etmenizi sağlayacaktır.
Otostopçunun Galaksi Rehberi misali, Yöneticinin Strateji Rehberi’ni kendimce çıkarmaya çalıştım. Kendinize kendi rehberiniz için her gün mümkün mertebe en az 15 dakika ayırmaya gayret edin. Ajda Pekkan’ın “Çerçeve Değil Resim Arıyorum” sözlü şarkısı aklınızın bir köşesinde, büyük resmi görme yöntemleri ajandanızın her gününde olsun. 🙂
Geri bildirim: Makro Yönetim Nedir? Büyük Resim Nasıl Görülür? — selinyetimoglu.com | tabletkitabesi
12 Şubat 2018, 09:57
Sayın Selin Hanımı, tebrik etmek gerekir. Böyle güzel bir yazıyı kaleme aldığı için. Yaşanan her gerçeğe Makro boyutta yaklaşmak ve gözlemlemek gerekir. En basit ama hayati önem taşıyan müşteri deneyimi yönetimi. Şirket içinde müşteri yolculuk haritası düşünerek tasarlanmalı ve haritası çıkarılmalıdır. Her yönetici, netnografya analiz yapmalı ve müşteri odaklı yaklaşım sergilemelidir. Firmalar içgörüyü en iyi şekilde dizayn etmeli assorti planlaması yapıp, stratejilerini belirlemelidir. Selin hanımın, bilgisine ve düşüncesine sağlık. Teşekkürler. Saygılarımla.