“…Üniversitelerin çok önemli sayıldığı bir zamanda, birisi onlara bu dünyada yükselebilmek için diploma sahibi olmak gerektiğini söylemiş ve bu yüzden de dünya, bazı olağanüstü bahçıvanlar, fırıncılar, antikacılar, heykeltıraşlar ve yazarlardan yoksun kalmış…”
Paulo Coelho‘nun Portobello Cadısı isimli romanından aldığım bu cümle aslında oldukça önemli bir gerçeği vurguluyor. Bu durum yavaş yavaş değişmeye ve Güzel Sanatlar’a da önem verilmeye başlanmış olsa da hala Tıp, Hukuk, Mühendislik gibi alanlar en çok tercih edilen/ettirilen üniversite bölümleri olmaya devam ediyor. Yıllarca Tıp okuyup, mezuniyet ardından doktorluğu sevmediğini anlayan şarkıcıların, Hukuk okuyup avukatlık yerine oyunculuk yapanların, İnşaat Mühendisi olarak mezun olup kendini resim sanatına adayanların sayısının bu kadar yüksek olması bile hala “Aman kızım tiyatro oyunculuğu da neymiş, hukuk yaz sen hukuk”çu anne-babalar için pek bir şey ifade etmiyor olsa gerek.
Bu yanlış kariyer yönlendirmeleri sadece bireylerin hayatını etkilemekle kalmıyor, Coelho’nun vurguladığı gibi topluma da ciddi bir maliyet ve kayıp oluşturuyor. Kayıptan kastım burada “mutluluk kaybı”. Keman virtüözü olma hayalleri kurarken muhasebeci olan bireylerden oluşan toplum hem yaptığı işi hem de hayatını sevmeyen nesiller üretmeye devam eder. Evet bir tarafta yadsınamayacak bir gerçek olan maddiyat var. Sevdiğiniz şey çiçeklerle uğraşmaksa, eğer Sabuncakis kadar şanslı değilseniz “zengin” olamazsınız muhtemelen, ancak mutluluk? İşte ona sahip olabilirsiniz. Öte yandan çok başarılı bir CEO oldunuz ve haliyle oldukça da para kazanıyorsunuz diyelim. Ama asıl istediğiniz şey bu “kartvizit” miydi yoksa çocukluğunuzdan beri o hayalini kurduğunuz karikatürist olup mutlu olmak mıydı? Eğer tüm işleriniz arasında hobi olarak karikatür çizmeye vakit bulabiliyorsanız hala şanslısınız demektir. Hayatınıza bir anlam ve değer katabiliyorsanız, geçmişte yapılan hataları bir nebze de olsa değiştirecek gücü kendinizde bulabiliyorsanız hiç vakit kaybetmeden yapın, hayallerinizin elinizden uçup gitmesine izin verecek kadar “vazgeçmiş” olamazsınız!
Ben de bir gün o tiyatro sahnesinin tozunu yutma hayalimden henüz vazgeçmiş değilim örneğin. 🙂