ABD’li işletme danışmanı ve yazar Peter Ferdinand Drucker’ın Yönetim Teknikleri fikirleriyle ilk tanışmam Drucker Management Path Türkiye temsilciliğinde Master Sertifikalı Yönetici olan Özer Koç sayesinde oldu.
Business Week’in “Yönetimi İcat Eden Adam” olarak bahsettiği Drucker bizim kurumlarda hedef bazlı performans sistemleri oluşturduğumuz şu günlerin 60 yıl öncesinde bu sistemden bahsetmiştir. Elbette bahsettiğimiz dönemin öncesinde de yönetim diye bir şey vardı, ilk çağlardan itibaren birileri yönetici birileri yönetilen olmuştur tüm ekip çalışmalarında. Muhtemelen ateşi bulan ilk insan, kendisinden sonra diğerleri ateş yakmaya çalıştıklarında onlara “Şimdi eline 2 taş al, şimdi onları birbirine sürt” gibi yönlendirmelerde bulunarak bir çeşit yönetim metodu uyguluyordu.
Gerçek anlamda yönetimi değil ancak sistematik yönetimi yani planlı yönetim teknikleri icat eden adam olan Drucker aynı zamanda ilk uluslararası yönetim akademisyeni ve Wall Street Journal yazarıydı, ta ki 2005 yılında hayatını kaybedene kadar.
Bizler Garfield misali her pazar akşamı itibariyle tuhaf ruh hallerine bürünüp adına da pazartesi sendromu diyerek somurtkanlığımızı haklı sebeplere dayandırmaya çalışırken, Drucker’in bu konuya yaklaşımı çok daha profesyonelce olmaktadır.
Drucker, “Bana toplantının ne kadar güzel geçtiğinden bahsetme, pazartesi neyi farklı yapacağını söyle” diyerek bizim kriz haline getirdiğimiz pazartesileri fırsata çevirme yolunu gösterir. Her pazartesi hayatımızda bir şeyleri olumlu yönde değiştirerek ne kadar gelişebileceğimizi göstermeye çalışır. 92 yaşına kadar eğitim verip danışmanlık hizmeti vermeye devam eden bu süperman bugün tüm dünyada yönetim teknikleri konusunda en büyük usta olarak görülmektedir. İsmine uluslararası konferanslar kongreler, “Global Drucker Forum”ları düzenlenen bu yönetim teknikleri dahisinin kitaplarını, makalelerini okuyup, o da olmazsa videolarını seyredip o kadar çok şey öğrenebiliriz ki…
Özer Koç’un sorduğu bir soru da oldukça düşündürücü. “Nasıl oluyor da 106 yıl önce doğmuş bir kişinin öğretilerine, bunca teknolojik gelişmeye ve sürekli değişime rağmen, bugün hala ihtiyacımız olabiliyor?”
Aslında cevabı oldukça basit: Proaktivite. Drucker şunu biliyordu: Atalet denen “istek çok eylem yok” hali her dönem her insanda olacaktır. İnsanoğlu her zaman bir şeyler değiştirmek ister, planlar yapar, hayaller kurar. Ancak oturduğu yerde kurduğu hayaller aksiyona dönüşmezse hayal olarak kalmaya mahkum olacaktır. Neden her pazartesi diyete girip her salı o diyeti bitiriyoruz? Atalet! Hep bir şeyler istiyoruz, hep deniyoruz, ama yapabiliyor muyuz? Yok! “Aaa ama çok istiyodum niye olmadı? Tüh. Kader kısmet.” ya da “Ay zamanım yok şekerim”. Ama her gün 3 saat “Bugün Ne Giysem’i seyredip 2 saat Facebook’ta newsfeed’in başında “yeni bir gelişme oluyor mu” diye beklemeyi biliyoruz.
Drucker’in yöntemine göre hayatımızdaki zaman israflarını belirleyip günlük rutinimizden kaldırmak için bir adım atmalıyız. Gerçek bir adım! Öyle yalandan “adım atmayı denemek” değil.
Star Wars’ın bir repliğinde kullanıldğı gibi “Yap ya da yapma. Denemek diye bir şey yok (Do or don’t. There is no try.)”
Kişinin hem kendisini hem de başkalarını yönetebilmesi için uygun sistematikleri oluşturarak bugün Drucker Management Path olarak adlandırılan yönetim teknikleri yolunu gösteren Drucker’ı okumasını her bireye tavsiye ederim. Başkalarını yönetme konusunda “kontrol” konusunu vurgulayan Drucker şuna da dikkat çeker: “Kukla mı oynatıyorsun yoksa işleri delege mi ediyorsun?” Özellikle yönetici olmayı efendi-köle ilişkisine dönüştürenler için oldukça etkin yönetim teknikleri bu öğretilerde yer alıyor.
Sadece şu 10 dakikalık videodan bile öğrenilebilecek onlarca şey varken neden denemeyi bırakıp gerçek aksiyona geçmiyoruz?