PERYÖN Kongresi’nde şu anda Kadir Has Üniversitesi’nde “Yeni Medya” dersleri vermekte olan İsmail Hakkı Polat‘ın bahsettiği bir araştırmaya göre içinde bulunduğumuz dönemde, bebek sahibi olacak kişilerin %23’ü doğumdan önce ultrason fotoğrafını sosyal medya hesaplarında paylaşıyor. Aşkını facebook aracılığıyla bulanların oranı %29’ken, ilişkisini SMS ile bitirenlerin oranıysa %33’müş. Teknolojiyi ve sosyal medyayı bireysel olarak günlük hayatımızın böylesine önemli kısımlarında kullanıyorken neden kurumlar da kurumsal markalarına değer katmak için kullanmasınlar?
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağı aslında önceki çağlarla kıyasladığımızda anlaşılması zor bir manzara ortaya çıkıyor. “Üretim” dediğimiz aktivite artık sanallaştı, “içerik üretimi” gibi yepyeni bir kavramla çalışıyoruz. Yeni bir meslekdalı haline geldi ve teknolojiyi sosyalleşmek için kullanan pek çok kurum, kuruluş ve birey var. En basitinden şu anda bu yazıyı oluştururken yapmakta olduğum aktivitenin bir diğer ismi içerik üretimi. Elle tutulmuyor ürettiğim şey ama bir şekilde tüketiciye yani siz değerli okuyuculara ulaşıyor. Şu anda çalıştığım şirket de tamamen içerik üretimi alanında faaliyet gösteriyor desem çok da yanlış olmaz.
Tüm bu teknolojik sosyalleşme ortamı içinde hala bir önceki çağı tamamlayamayan kurum yöneticileri çalışanlarına sosyal ağları yasaklamaya devam ederken, performans ölçme değerlendirme sistemini iş bitirmeye göre değil de zaman ve mekana göre kurarken böylesine ileri (!) fikirlerden söz etmek ne derece doğru olur bilemiyorum tabii.
Zira ne yazık ki hala pek çok kurum ancak haftada 5 gün her sabah tam 9:00’da ofiste olup her akşam tam 18:00’da ofisi terk eden çalışanlarını “disiplinli çalışan” olarak görmeye devam ediyor. O 9 saat içinde de bitirilen işleri ve “kaytarılan anları” göz ardı etmeye devam ediyor. Yine bu kurumların yöneticilerin başarıyı ödüllendirme anlayışları da tabii ki para ödülleri ile sınırlı kalıyor.
Oysa ki çalışan kendini değerli hissettiği yerde motive olur ve o motivasyonla 4 saatte bile diğerinin 9 saatte yapabileceği iş sonuçlarına ulaşabilir. Bu performansı gösteren çalışana da “zamanla ödüllendirme” yöntemi uygulansa ve kalan o 5 saati ofis dışında geçirebilme hakkı tanınsa hem çalışan bağlılığı artırılmış olur hem de kurumun marka değeri artar.
Evet artık kurum yöneticilerinin ve İnsan Kaynakları’nın tek hedefi yüksek performanslı çalışanlar yaratmak değil. Kurumuna bağlı çalışanlara sahip olmak ve dışarıda da herkese “vay be, işte hayalimdeki kurum” dedirtecek kurumsal marka değerini yaratmak da işlerinin bir parçası olmuş durumda.
Kendisi de bir teknoloji şirketi olan Turkcell bir taşla pek çok kuş vurarak hem yeni dünyanın sosyalleşme anlayışını kullanarak çalışanlarına sosyalleşme alanı sağlıyor hem de kurum içinde bağlılığı kurum dışında da kurumsal marka değerini artıracak bir platform kullanıyor: “Paylaş Turkcell’li”.
Kurum içindeki tüm gelişmeler ve hem işle ilgili hem sosyal faaliyetlerle ilgili her türlü paylaşım bu portala ekleniyor ve Turkcell çalışanları da kurumsal marka elçileri olarak bunları kendi sosyal ağlarında paylaşıyor, duyurusunu yapıyor.
Kısa zamanda çok hızlı bir büyüme kaydeden Turkcell’in teknolojik sosyalleşme konusunda attığı tek adım elbette bu portal değil. 500 sürekli takipçisi olan Turkcell Blog’da içeriği sadece çalışanlar üretiyor. Tabii yaşanabilecek olumsuz durumlara karşın proaktif bir yaklaşım benimseyen Turkcell’in bu tür dijital kanallardaki politikalarını belirleyen bir ekibi var. Bu ekip tarafından hazırlanmış olan “Sosyal Medyada Kurum Nasıl Temsil Edilmeli?” konulu bilgi dokümanı çalışanlar tarafından okunduktan sonra paylaşım yapılabiliyor.
Turkcell İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta olan Meltem Kalender Öztürk’ün paylaştığı bir örnek de konunun ne denli önemli olduğunu gösterir nitelikte. Geçtiğimiz eğitim döneminin ilk gününde tüm annelere izin verilmiş ve okulun ilk gününde çocuklarının yanında olabilmeleri sağlanmış. Bunun üzerine çalışan anneler kendilerine sağlanan bu faydayı blogta ve sosyal medyada paylaşmışlar, böylece binlerce kişiye birden ulaşmış. Asıl amaç annelerin o gün akıllarının çocuklarda kalmaması ve dolaylı olarak çalışan bağlılığı yaratmakken, bir de kurumsal marka değeri sosyal ağlar aracılığıyla artırılmış.
Sosyal medyanın ve teknolojinin gücünü göremeyip hala kurum içinde yaşanan tüm olumlu/olumsuz durumların kurum içinde kalacağını zanneden yöneticiler umarım geri dönülmez hatalar yapmadan çağın gerekliliğine ayak uydurabilir ve sosyal medyada yer almama direnişine bir son verebilirler.
26 Temmuz 2013, 14:24
Özellikle son paragraf çok önemli. Güzel bir yazı, teşekkürler.