Ey İşe Alım Ahalisi!
Yoksa siz bu kitabı hala okumadınız mı? Tabii ki sevgili Ozan Dağdeviren’in Yetenek Kâşifi kitabından bahsediyorum. 🙂
Henüz okumamış olanlar için fragman, okuyanlar içinse perde arkası niyetine; Ozan ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbet taze çıktı!
- Ozancım, Yetenek Kâşifi’ni yazmana neden olan, seni bu yola yönlendiren neydi?
Bir şirketin başarısına, karlılığına, o kurumda çalışan insanların memnuniyetine en doğrudan ve en kuvvetli etkiyi yaratan şeyin doğru işe alım kararları olduğunu düşünüyorum. Bu noktayı şirket yöneticileriyle olan konuşmalarda ortaya koyduğumda pek itiraz eden de olmuyor açıkçası. Ancak işin garip tarafı, iş görüşmelerinin nasıl daha verimli, adayı daha iyi tanımaya ve daha doğru işe alım kararları vermeye yardımcı olacak şekilde yapabileceğimiz konusunda kaynak eksikliği var. Klasikleşmiş Yetkinlik Bazlı İş Görüşmeleri Modeli, eski olmakla birlikte önemli, ancak tek başına birinin iş görüşmesini nasıl yöneteceği konusunda bir rehber değil. Kitabı, bu ihtiyacı gidermek, dünyada ve Türkiye’de yapılan iş görüşmelerinin kalitesini yükseltmek amacıyla yazdım.
- Sence, Türkiye’deki işe alımcıların kişisel önyargıları profesyonel bakış açılarının önüne geçiyor mudur?
Kısa cevabı evet. Uzun cevabı ise şu: Teorisyen seviyesinde insan davranışı çalışmamış herhangi birisi, karşısında oturan ve değerlendirdiği kişinin dünya görüşünü, kendi bakış açısına yakınlığı üzerinden değerlendirir. Yani, adayın düşünce şekli ve değerleri, iş görüşmesini yürüten kişiye ne kadar yakınsa, o kadar olumlu gibi değerlendirilir. Bu da aslında yanlış işe alım kararları almaya sebebiyet veren en büyük amatör hatasıdır. Çözüm: Kendi önyargılarının ne olduğunu bil ve her görüşmedeki değerlendirmeni buna göre kontrol et.
- Bugüne kadar samimiyetle sohbet ettiğim pek çok adaydan duyduğum ortak bir şey var. Mülakatlarda işe alımcıyı manipüle etmenin çok kolay ve yaygın olduğunu söylüyorlar. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Diyalog içeren her ikili karşılaşma, bakış açılarının çarpışmasıdır. Kimin bakış açısı daha kuvvetli argümanlardan, daha kaliteli dayanaklardan destek alıyorsa o kişinin bakış açısı, yani çerçevesi büyük olasılıkla galip gelecektir. Yani manipülasyonun önüne geçmenin yolu kişinin kendisini geliştirmesi, vizyonunu genişletmesi, entelektüel seviyesini artırmasıdır. Tabii şu uyarıyı yapmakta da yarar var, profesyonel işe alımcılar kendi duygu ve düşüncelerini saklamakta oldukça başarılıdır. Yani adaylar karşı tarafı manipüle ettiğine inanarak görüşmeden çıkarken, o görüşmenin sonucu işe alımcı gözünde olumsuz olabilir.
- Kitapta, çoğu şirketin işe alım sürecinde sadece pozisyon odaklı olduğundan ve adayın organizasyona neler katabileceğinin göz ardı edildiğinden bahsediyorsun. İşe alım süreçlerini hakkıyla yöneten şirketlere birkaç örnek verebilir misin?
İnan bu soruya cevap vermek benim için çok zor. İşini iyi yapan, kurumuna çok büyük değer katan kişiler var. Ancak genel olarak ortada iş görüşmelerinin yürütülmesine ilişkin sistemik bir problem olduğunu düşünüyorum. Hatta somut olarak görüyorum. İçgüdüsel olarak ve tecrübe kazanarak çok ustalaşmış işe alım uzmanları var, ama onların da teorik bilgi eksikliği olduğunu görüyorum. İnsan davranışı analiz etmenin teorisini bilen kişiler ise ya işe alım sektöründe çalışmıyorlar ya da yeterince tecrübe sahibi değiller.
- Çevremde çok sayıda kişiden “insan sarrafı” olmaya dair hayallerini duyuyorum. Sence Yetenek Kâşifi, günlük hayatta kişileri daha iyi tanımaya yardımcı bir kaynak olarak da okunabilir mi?
Kitabı yazmaya başlarkenki düşünce bu değildi, ancak bu amaca hizmet ettiğine ilişkin çok yorum aldım. Bu yüzden kitabın Türkçe baskısında (ilk baskı Creative Hiring adı ile İngilizce’ydi ve Amazon üzerinden satılmıştı), özellikle bir bölümün başlığını “İnsan Sarrafı Olmak İçin Kaynaklar” yaptım. Şüphesiz ki insan sarrafı olmak bir hayat süren bir ustalaşma yolculuğu. “5 hızlı adımda insan sarrafı olun!” tarzı yaklaşımlara mesafeli durmak lazım.
- Bana kalırsa bazı kitaplar kalemsiz, altı çizilmeden notlar alınmadan okunduğunda eksik okunmuş oluyor. Sen okurlarının bu kitabı nasıl okumasını önerirsin?
İş görüşmesi sırasında okumadıkları sürece her yerde okuyabilirler. 🙂 Kitabın içerisinde öğrenmeyi desteklemesi ve okuyanın işini kolaylaştırması adına her bölümün sonunda “kilit noktalar” diye kısımlar var. Önerim, kitabın ilk okuması ardından kişinin kendi deneyimleriyle bu teorilerin nasıl örtüştüğüne ilişkin notlar almasıdır. Böylece onlar için en doğru duruşu ve tavrı geliştirebilirler.
- Yetenek Kâşifi dışında da okuması keyifli kitapların var. Kimsenin okumayacağını bilsen bile yazar mıydın?
Sanırım yazmazdım. Bu soruya “evet” desem, sadece kendi süreçten aldığım zevk için yazıyor olurdum. Evet, yazma sürecinden büyük zevk alıyorum. Ama kitabın anlam bulduğu an okunduğu ve diğer insanların düşüncelerinde, davranışlarında etki yarattığı an. Örneğin son çıkan kitap “Ait” çalışan ve anlam arayan bütün şehirli insanlara hitaben yazdığım bir kitap. Onlara söylemek istediklerim var ve duysunlar istiyorum.
- Sen en çok hangi türde kitaplar okuyorsun? Kimlerden etkileniyorsun?
Ben ağırlıklı olarak kurgu-dışı düz yazı okuyorum. Bir şekilde de sosyoloji, psikoloji, insan davranışı veya felsefeye değiyor okuduklarım. En son başladığım kitap beni muazzam derecede heyecanlandırdı: Joseph Campbell – Hero With a Thousand Faces kitap psikoloji ile mitoloji arasında köprüler kuruyor. Her okuduğumda saygımın arttığı yazarlardan biri de Ursula K. Le Guin’dir. Bildikleri gerçeklere bilmedikleri şekilde bakmak isteyenler bir göz atsın derim.