İzlendiği 20 dakikanın sonunda “aydınlanmış” hissettiren bir ted videosunu paylaşmak istedim. Susan Cain çocukluğunda içe dönük olduğu için ezilmiş, kitap okumayı sevdiği için dışlanmış, hep takım çalışmasına yönelmesine çabalanmışlığının hikayesini anlatarak başlıyor konuşmasına.
Sonraki gençlik yıllarında da asıl isteği evde yalnız kalıp kitap okumakken, kendini arkadaşlarıyla dışarıda yemek yemek zorunda hissettiği için olmadığı biri gibi davranmaya çalışmış.
Aslında düşününce ben de dahil pek çoğumuzun zaman zaman bunu yaşadığını düşünüyorum. Çünkü sosyalleşmek, adeta sosyal bir kelebek olmak bizi insan ilişkilerinde “daha başarılı” yapıyor. (!) Hayır, bu sadece bizim algımız, bize öğretilmiş olan uydurma bir “doğru” sadece.
Özellikle çağımızın sosyal medya güncellemeleri bizi daha da sosyal olmak zorunda bırakıyor. Etrafımızda aslında hiç de samimi olmadığı, hatta ismini bile bilmediği kişilerle fotoğraflar çektirip sosyal ağlarda bu “pek sosyal çevre” algılı fotoğrafları paylaşanlarla dolu.
Hatta toplumdaki pek çok algıyı tiye alan İşler Güçler dizisinde de böyle bir karakter var. Herhangi bir restorana girip orada aynı masada oturan 4-5 kişinin yanına gidip sarılarak garsona fotoğraflar çektiriyor, sonra teşekkür ederek o arkadaş grubunun masasından uzaklaşıyor. Sanki o kişilerle çok samimiymiş, orada çok eğleniyormuşçasına…
Konuşmacının söylediğine göre, toplumdaki her 3 kişiden 1’i veya 2’si aslında içe dönük bir karaktere sahip. İş hayatında özellikle biz İK’cılar hep “yaratıcı, sosyal, insan ilişkilerinde başarılı ekip üyeleri” arıyoruz. Oysa ki, yaratıcılık sosyallikten gelmiyor aslında. Hatta araştırmalara göre içe dönük öğrencilerin notları daha iyi. Buna rağmen okullarda öğretmenlerin amaçlarından biri de dışa dönük ve sosyal öğrenciler yetiştirmek.
Yaman çelişkiler, ironiler ve bir nevi “perhiz ile lahana turşusu ilişkisi”…
Ayrıca tarihin akışını değiştiren pek çok liderin de karakteristik özelliklerinin çekingen ve sessizlik olduğunu görüyoruz. Gandi gibi… Liderlik özelliklerinden biri de aslında içe dönüklük olmalı bu konuşmanın ana fikrine göre. Zira, içe dönük kişiler karşıdakinin içindeki cevheri çıkarmak için daha fazla ortam sağlıyor. Sürekli karşımda konuşan, kendi fikirlerini ileri süren birisi varken benim zihnimin aydınlanması ve yaratıcı fikirler üretmem pek kolay olamayacaktır. Bence aynı şekilde “yükselek değer” koçluğun da olmazsa olmazı içe dönük bir karakterdir.
İlk olarak Carl Jung’ın ortaya attığı bu içe dönük-dışa dönük kavramlarını biraz daha somutlaştıracak olursak, bizim algımıza göre hep “eylem adamı”, “düşünce adamı”ndan daha başarılıdır. Oysa ki, takım çalışması içinde çok da aktif rol almayan, o ortamda yaratıcılığını ortaya çıkaramayan kişiler için de ofisler kafe tarzı gibi daha rahat ve kişiye özel ortamlar sağlayabilmelidir. Hatta ve hatta okullar ile sınıflar da bu şekilde düzenlenmelidir.
Velhasılı, aslında dışa dönük, sosyal bir karakterimiz yoksa neyi zorluyoruz, neden olmadığımız biri gibi davranıyoruz?
12 Aralık 2013, 00:39
Bu konu hakkında bir kitap var “Sakinler De Kazanır”. Yazıyı okuyunca hemen aklıma geldi. Çok güzel bir kitaptı. Okumadıysanız tavsiye ederim.