İletişimin her alanında, aile içi ilişkilerden çalışan-yönetici ilişkisine, müşteri ile satıcıdan evli bir çifte kadar her türlü birliktelikte, insanın olduğu her yerde iletişim kaçınılmaz olarak yer alıyor. İletişim sözcüğü ilk bakışta bizlerde olumlu bir çağrışım uyandırsa da aslında sözcük olarak tek başına tamamen nötr, ancak başına olumlu veya olumsuz bir sıfat getirildiğinde tarafını belirleyebiliyor.
Başka bir deyişle, yukarıda bahsettiğim her ilişki türünde başarılı/iyi/güçlü iletişim de kuruluyor olabilir, başarısız/kötü/zayıf iletişim de…
“İletişimin iyi olduğu ilişkilerde çatışma yoktur” yargısı gerçekçilikten ne kadar uzaksa, empatinin yer almadığı bir iletişim şeklinin başarılı olmasını beklemek de aynen o kadar uzaktır gerçek dünyadan. Bu yüzden başarılı ve güçlü bir iletişim için, her türlü ilişkide öncelikli gereklilik bence empatidir.
Her gün yenisi çıkan “Empati ve İletişim” eğitimleri, kitapları, makaleleri sürekli okuyup öğrenmemizi sağlasa da, teoride hepimiz birer iletişim gurusu olsak da, pratiğe geçirme konusunda hepimiz pek çok noktada çuvallıyoruz. Oysaki tüm bu dışarıdan gelen çabalara bile gerek duymadan, oldukça insani bir şekilde bizlerin yüreklerinde ve akıllarında var olan bir beceri empati kurabilmek. “Öz” diyebileceğimiz şekilde bizlerin sahip olduğu bu yeteneğiyse maalesef farklı şekilde yönlendiriyoruz, örneğin acıma duygusu gibi. Yani mesela yolda karşılaştığımız görmeyen birine yardım ediyoruz, çünkü “yazık ona”… Oysaki -aşırı Yeşilçam yaklaşımı olacak ancak- o an meselaaaa, bize de araba çarpabilir ve görme yetimizi kaybedebiliriz. Ama hayır tabii ki olmaz böyle bir şey zira Türk kafası şöyle çalışıyor: “benim başıma gelmez öyle şeyler”. Belki de bu sebeple, empati kurmayı, yani kendimizi o kişinin yerine koymayı bir türlü beceremiyoruz.
Belki de sorun, insanoğlunun yine özünde bulunan şu “carpe diem” hali, yani “yarın yokmuşçasına bugünü yaşama” alışkanlığımız. Çünkü bugün iyiyiz, sağlıklıyız, cebimizde para var, arkadaşlar dostlar ailemiz yanımızda, bu yüzden geleceği düşünmeye, kimseyle ilişkimizi güçlendirmek için kendimizi başka bir konumda hayal etmemize gerek yok, dolayısıyla sözde “evet empati çok lağğğzım bişşe”, uygulamada ise “fısss”, “gereksiz”…
Empatiyi her zaman tam olarak kuramayan ancak durumların %90’ında başarılı bir şekilde kendini sizin yerine koyarak iletişimi sürdüren birine duyulan güven bile, diğerlerine duyulandan çok daha farklı olacaktır. Çünkü bilirsiniz ki o kişiye bir derdinizi anlattığınızda, hatta bazen daha siz anlatmadan o kişi size yardımcı olmaya, sizi anlamaya hazırdır. Bu yüzden de güvenilir bir insan olmanın bile önkoşulu empatiden geçiyor demek yanlış olmaz.
Zero Degrees of Emphaty kitabının yazarı Simon-Baron Cohen empatinin, bizleri tek yönlü bir odaklanmadan çift yönlü odaklanmaya taşıdığını söylüyor. Empatiyi robotik beyinlerimizdeki bir düğme gibi düşünecek olursak; empati düğmesini kapattığımızda sadece kendimizi düşünüyorken, düğmeye basıp açtığımızda karşımızdakinin duygularını da kendimizinki gibi düşünebiliyor oluyoruz.
Karşımızdakinin hislerini anlamaya çalışmak sadece ilk adım. Empati için ihtiyacımız olan ikinci adımsa “tepki”. Karşımızdakinin düşüncelerini ve hissettiklerini anlamamıza rağmen ona olan tutumumuzu değiştirmezsek hiçbir şey elde edemeyiz elbette. Bu yüzden yeni bir tepki vermeli, onun için olumlu yönde aksiyon almalıyız.
Bir Kızılderili atasözünü okumuştum bir yerlerde yıllar önce, geçen gün de pek sevdiğim 🙂 Thrift Shop şarkısında ona yapılan bir gönderme duyunca (Passin’ up on those moccasins someone else’s been walkin’ in) hatırladım yine; “Birini anlamak için önce onun mokasenleriyle yürümelisin” gibi bir şeydi, aklımda kaldığı kadarıyla.
Haydi bugün hepimiz başka birinin mokaseniyle yürümeyi deneyelim, ve eğer ayağımızı sıktıysa, hatta yara yaptıysa mesela onun da söylediği “düşüncesiz” sözlerin ayağının acısıyla içinde bulunduğu durumdan kaynaklandığını hatırlayarak hoşgörelim, hatta ona yardım edelim.
Gün daha yeni başlıyor, bol vaktimiz var, iyi yürüyüşler olsun. 🙂
29 Mart 2013, 10:38
Yazınızı çok beğendim ,sayenizde her gün birşey öğreniyorum iyi ki sizin mail gurubunuz a üye olmuşum.Teşekkürler
31 Mart 2013, 22:24
Merhaba Osman Bey,
Beğenmenize çok sevindim umarım yüzünüzü kara çıkarmam, bu düşünceniz devam eder. 🙂
Saygılarımla.