Merhaba,
Bu mektup sadık okuyucularımadır. Kariyer tavsiyeleri için geldiyseniz sizi diğer yazılara doğru alalım. 🙂
Bir süredir yeni yazı yayınlamıyordum, hatta yaklaşık 2 ay boyunca aktif bir blogum yoktu. Başta sorun server kaynaklıyken sonrasında Gezi’ye takıldı hayatlarımız, ruhlarımız ve hedeflerimiz ve dolayısıyla ben ve blogum…
31 Mayıs 2013’ten beri sorguluyoruz; siyaseti, devleti, aileyi, direnmeyi, toplumu, jenerasyonları, gücü, parayı ve en çok da, aslında en temelde kendimizi sorguluyoruz. Ben kimim? Ne yapıyorum? Ne taraftayım?
Evet taraflarımız var. Ne yazık ki var. Aslında insani ilkelliğimizde taraf olmak değildi sorunsallığa sebep olan; sorun bunca teknolojiye erişebilmişken taraf olmamızdaydı. “Öteki taraf”ta olana bunca zulmedebilme gücü olduğu için durum gerçek anlamda “dönüştü”. Kötüye doğru evrildi, zulmetmek elimizdeki oyuncak silaha dönüştü, tüm bunları oyun sandık, plastik mermi atınca bir şey olmaz sandık…
Oysaki ben mutlu olacaktım, diyecektim ki “Çok şanslıyım, 2013 yılında Türkiye’de yaşayan 25 yaşında bir genç olduğum için çok şanslıyım çünkü bunu yaşadım. Görmem gereken ne varsa gördüm, bir ton fotoğraf, video, anı biriktirdim. Benden 20-30 yıl sonra doğanlara anlatacaklarım var benim. Çiçek çocuklardık biz çapulculardık, alır çadırımızı gider parkta yaşardık, birlikte yer içer, en önemlisi paylaşırdık…”
Olmadı…
Taraf olmayı abarttık. Sadece elimize pankartımızı alıp, desteklediğimiz kim varsa onun adına methiyeler düzüp, beğenmediğimiz görüşleri mizahi bir dille eleştirmek vardı, demokrasi içinde kendine yer bulabilmek vardı, olmadı, yetinemedik… Şiddetin şeytani çekiciliğine kaptırdık kendimizi… Öyle bir çekicilik ki o, sonunda öldürdük bile!
Tüm bu süreçte, ve tabii ki hala devam eden bu süreçte hepimiz her şeyi sorgular olduk. Ben de bu sorgulamadan bolca nasibimi aldım. Hem kendi sorgulamalarımdan hem de etrafımdakilerden… Hayatımı, kim olduğumu, ne yapmam gerektiğini, hayattaki hedeflerimi…
Hiç biber gazı yemedim ama değiştim ben. Bir de biber gazının yan etkisi olarak değişenler var, tahmin bile edemezdim kendimi, evde otururken bile bunca şey görmüşken…
Velhasılı, tahminimce, bundan sonra yazılarıma da etkisi olacaktır bu değişimin. Belki de olmaz, emin değilim. Emin olmadığımdan bu kadar uzadı bu boşluk. İstemezdim, mutlu sanıyordum çünkü kendimi, doğru sanıyordum yaptıklarımı… Bir karıncaya karınca olduğunu göstermezsen asla bilemezdi, bildim ben şimdi…
En görsel olan değişimi blogum yaşıyor şimdilik sizler için; çok daha sade görünümü ile mutluyuz ikimiz de. Beni her gün görüp konuşanlar da görüyorlardır aradaki farkı, mutluyum değişimlerimle…
Geleceğe dair hedeflerim değişti biraz da, bir gün oturur onu da konuşuruz elbet, şimdilik bu kadar…
23 Ekim 2013, 11:41
Yaşadığımızı söylediğimiz şeyler bizim bilinç temelinde yükselttiğimiz binalar. Demokratik, özgür, gelişime açık bir ülkede yaşadığımızı düşünerek hareket ederken gerçekle yüzleşmek hepimizi sarstı.
Bazılarımız biraz daha hazırdı bu depreme, çoğumuz hazırlıksız yakalandı. Bu zorlanım doğru zannettiğimiz yanlışları, sağlam temelli diye düşündüğümüz inanışları, güzel dediğimiz yanlarımızı ortaya çıkardı. Değerlendirip daha sınanmış doğrulara gitmek artık elimizde. Şimdi bu sonuçlarla ne yapacağımızı kişi ve toplum bazında görme zamanı.
İmkanlarımız, hazırlıklarımız, amaçlarımız kişisel ve birlikte hareket kabiliyeti kazanacağımız guruplar için daha net konmalı. Gelişim ancak böyle mümkün. Birlikte hareketin evrensel kuralları biz bilmesek de işlemeye devam ediyor.