selinyetimoglu.com

PCC Profesyonel Kariyer Koçu & Kariyer Danışmanı, Ex-HR

Peki Yeni Bişiler Yapmaya Çalışan Bu Beyaz Yakalıların Derdi Ne?

Yorum bırakın

17 milyonluk bir şehir… Plazalara tıkılan onbinlerce insan… Mesai saatleri içinde dışarıda akıp giden hayatlar… Sosyal sorumluluk; başka bir deyişle hayata karşı sosyal olarak bir sorumluluk hissetme…

Tüm bunlar bir araya gelince her ay banka hesabına onbinlerce TL yatan insanlar hayatlarında bir türlü dolduramadıkları o boşluğu daha bir güçlü hissediyorlar. Boşluğu parayla dolduramayacaklarını, zaten etrafta herkesin sahte olduğunu düşünerek “anlam” arayışına giriyorlar. Bu anlam arayışı da bir nev-i sosyal sorumluluğa çıkıyor. (bir nev-i diyorum zira tam olarak sosyal sorumluluk olmayan bazı şeylerden bahsedeceğim birazdan.)

Buraya kadar her şey tamam, zira Maslow’un ihtiyaçlar piramidini hatırlayacak olursak; bireyin etrafındakileri düşünmesi için önce yiyecek, barınma, güvenlik gibi ihtiyaçlarını karşılaması gerekiyor. Yani plazasından kafasını çıkardığında yemeğe Big Chefs’e giden, haftasonunu oturduğu residence’ın havuzunda, yıllık izinlerini mutlak suretle yurtdışında geçiren bu insanlar ARTIK etraflarındaki eksiklikleri görebilecek kadar “dertsiz”, o sorunların nasıl çözülebileceğine kafa yoracak kadar “dertli” olmaya hazırlar.

Kafa yoran insan dertlidir bence, zaten tarihte çoğu filozof zenginlik içinde filozof olmuştur, ülkenin aydınları denecek grup aydın olmadan önce elitizme -belki bilinçsizce- gönül vermişlerdir, e malum elitist olmanın önkoşulu elitist olAmayanlardan daha fazla parayı cüzdanda taşıyabilmek, veya en azından taşıyormuş gibi yapabilecek kadar para taşıyabilmektir…

Öte yandan az önce değindiğim anlam arayışının bir sebebi de ne havuz fonlu ayak fotoğrafını instagram’a koyarak ne “big chefste kızlarla yemek qeyfi” statüleriyle o boşluğu doldurabilmiş olunmasıdır. Bunun ardından da “ee ben tüm hayatımı bunun için mi harcadım yani”ler gelir, biraz daha cesur olanlarsa malı mülkü ve elbette lüksü bırakıp gerçekten bir köye veya Ege’de bir sahil kasabasına -tersine- göç ederek hissiyattaki boşluğu doldurmaya çabalar. O kadar cesur olamayanlarsa (ben de sizdenim, dostum ben!), “ya arkadaş bişi yapmak lazım ama ne yapmak lazım” diye sessiz bir vaveyla koparır.

Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri güzel alternatiflerdi bu yüzden. Di’li geçmiş zamanı hak ediyorlar zira anlaşıldı ki orada esas amaç sosyal değilmiş, meğerse kurumsal sorumlulukmuş, kurumun reklamını yapmak, pardon PR değerini artırmakmış. Tüh bak gördün mü, boşluğu yine dolduramadım.

“Capitalism doesn’t working, another world is possible” bir anda yeni mottosu oluverir, tam da mojitosunu yudumlarken beyaz yakalımız. Yanlış anlaşılmasın kapitalizmi sosyalizm başta pek çok sisteme tercih ederim ama tabii demokrasiyi tercih etmemdeki ana sebep gibi, “o kadar da iyi değil ama şimdilik en iyisi bu” anlayışıyla. Kapitalist olmayıp da n’apalım zaten, İK’cıyım ben neyi savunacağını şaşırmış bir garip yolcu. Çalışanların haklarından bahsettiğimde “sendika başkanı” diye laf çarpıyorlar bana anne 😦

İşte tam da bu kontektse uygun bir biçimde “oluşum”lar oluşmaya başlıyor, yeni ekonomik sistemler falan. Daha önce zumbara‘dan bahsetmiştim mesela; paylaşım ekonomisi. Lidyalılar parayı bulunca bıraktığımız takas usulüne, mutluluğu parada bulamayınca geri dönüşümüzü anlatan bir eserdir misal… Ya da yeni keşfettiğim; Uyanma Servisi

http://www.youtube.com/watch?v=CdvsoiUVy40#t=25

Videoda da dediği gibi, rekabetin ödüllendirilip paylaşmanın küçümsendiği elegan plazalarımız ve akıllı ofislerimizde “ne yapıyoruz biz allasen” demeye başladık yavaş yavaş, uyanmaya başladık sanki.

uyanma-saati

İpek Aral Kişioğlu Kaynağım İnsan blogunda paylaşmış, Microsoft performans değerlendirme sistemini kaldırma kararı almış. Sebep özetle; rekabet anlayışıyla değil, birlik olma, aynı hedefi başarma güdüsüyle çalışma ihtiyacı…

beyaz-yakalilar-bisi-yapsaİnsanlar uyanıyor… Erken uyananlar diğerlerini de uyandırmaya başladı. Size de öyle gelmiyor mu? Mesela gezi parkı ile uyanan bir grup beyaz yakalı da Beyaz Yakalılar Bişi Yapsa hareketini başlattı. Akşamları mesaiden sonra toplanıyor, haftasonları sokağa çıkıp “bişi” yapıyorlar haftaiçinde topuklu ayakkabı-kravat stilinden vazgeçemeyen “Hanım” ve “Bey”ler… Bu projeyi ilk fitili ateşleyen kişiden yani Yusuf Özer’den Peryön’de dinledim, 3 Aralık’ta bir toplantı yapacaklarmış, yeri henüz belli değil bildiğim kadarıyla ama ben şimdiden ajandama not aldım tarihi, bişi yapamasam bile nasıl bişi yapılabileceğini öğrenmek için. Benzer şekilde Zumbara fikrini hayata geçiren Ayşegül Güzel’i de SOGLA Konferansı’nda dinleme fırsatı bulmuştum. En güzel ve en etkileyici tarafı şu bence, bu insanlar dertsiz başlarına dert almayı dert etmemişler, keyiflerinden taviz vermiş bir yola çıkmışlar. Kapitalizmin minik ve sevimli oyuncakları olduğumuz şu günde derdi para olmadan çabasını ortaya koyacak proje arkadaşları arıyorlar. Ha arkadaşı da kendileri için aramıyorlar, bu iki oluşum da binlerce takipçisi olan ve seslerini getiren, gazetelerde televizyonlarda duyabileceğiniz noktaya gelmiş projeler. Maksat paylaşan artsın… Hani o boşluğu doldurur belki, ne dersiniz? 🙂

Yorum bırakın