Bazen kendimizi köşeye sıkışmış hissediyoruz. Kimi zaman gerçekten önemli konularda umutsuzluğa kapılırken, kimi zaman da aslında çok basit şeyleri önemseyerek büyütüyor, büyüttükçe de daha çok önemsiyor ve kendimize bir kısır döngü yaratıyoruz. Sonra o kısır döngü içinde kafesindeki tekerlekte dönüp duran bir hamster misali kendi içimizde koşuyor, zihnimizde bir yere varmaya çalışıyor ve varamadıkça da umutsuzluğu doğuruyoruz.
Umutsuzluktan bir kafes yaratıyoruz kendimize önce, sonra da kafesin demirlerini iyice sağlamlaştırıyoruz karamsarlığımızla, hiç çıkamayalım diye. Bu esnada kim ne derse desin, kim hangi çıkış yolunu gösterirse göstersin “cık. etrafım sarıldı. çıkış yok.” diye kestirip atıyoruz.
“Dert Allah’ın oltasıdır” derler, arayan kişi her yerde bulabilir günlerce ağlayıp dövünecek kadar büyük (!) dertler. Ancak önemli olan gerçekten büyük dertleri bile ufaltabilmektir, olumsuzlukları büyütmek bir yana küçültebilmektir yetenek denen şey; o oltaya takılmamaktır başka bir deyişle.
Karamsarlık kör eder insanı. Hem gözünü bağlar, hem elini kolunu. Böyle zamanlarda zihnimizde her zaman bir nokta vardır; hala karamsarlığın ulaşamadığı, olumlu yaklaşımın varlığını sürdürebildiği ufacık bir nokta…
Bazıları kendilerine yeter içlerindeki o ufak iyimserlik kırıntılarını ortaya çıkarma noktasında, bazıları da dışarıdan desteğe ihtiyaç duyarlar. Esas amaç öncelikle kendine yetebilmektir, kendini iyileştirebilmek. Neticede mutluluk da mutsuzluk da bakış açısı sonucu değil midir? Güzellik gibi, bakan gözde değil midir uğruna nefes aldığımız mutluluğu hissedebilmek? Aynı duruma birisi bakar ve mutlu olur, başkası bakar mutsuz olur zira…
Geçen hafta hiç beklemediğim 2 email aldım farklı kişilerden, ikisi de beni mutlu eden cinstendi. Birisi diyordu ki özetle; “hiç beklemediğim bir anda karşıma çıktı yazdıkların ve içimdeki o iyimserlik noktasına dokundu“, ikincisine de cevap olarak ben dedim ki özetle; “hiç beklemediğim bir anda karşıma çıktı yazdıkların ve içimdeki o iyimserlik noktasına dokundu“…
Hayat, velhasılı, tuhaf cidden.
Kelebek etkisi misali mutlu edebiliyorken hiç tanımadığın birisini, aynı dakikalarda kendini yaralamış ve iyileştirmeye çalışıyorken, bir başkası gelip senin yaranı sarıyor farkında bile olmadan… 🙂
Hani “Allah çıkardı seni karşıma” derler ya, kim bilir, belki de öyledir gerçekten…