Merak ediyorum şöyle kişiler tanıyor musunuz siz de?
· Kendi düşünceleri ve yalnızlıklarıyla rahat etmeyi bilirler ancak sürekli yalnız kalmak istemezler. Aslında topladıkları enerjiyi, bilgiyi paylaşmak isterler, sıklıkla en azından bir kişiyle derin bir bağlantı içinde olmayı tercih ederler.
· Havadan sudan konuşmalar ya da kısa konuşmalardan zevk almazlar.
· İnsanlardan korkmazlar, sadece etkileşimde bulunmak için bir nedene ihtiyaç duyarlar. Sırf konuşmuş olmak için iletişime geçmezler.
· İçedönüklerin zeka konusunda özel bir avantajları olmasa da, herhangi bir durumda daha fazla bilgi işlemledikleri bilinmektedir. Bunu en iyi sessiz ortamlarda ve birebir diyaloglarda yaparlar.
· Dış uyaranlar ve çeldiricilerden daha az etkilenirler.
· Popüler trendleri takip etmezler.
· Mutluluk yerine anlam peşinde koşarlar. Mutlu olmak adına sürekli olumlu uyaranlar peşinde koşmak gibi dertleri yoktur.
· Diyalogda daha çok dinleyici pozisyonundadır.
· Cevap vermeden önce düşünmeyi tercih ederler, hatta birçoğu söyleyeceklerini önceden düşünmek isterler. Fikirlerini açıklamak için gerçeklere ihtiyaç duyarlar
· İçedönükler düşünmeye zaman tanıyacak kadar ağır akan diyaloglardan hoşlanırlar, beyin fırtınası onlar için iyi işlemeyebilir. Yazı yazmakta ise iyidirler.
· Dışarıda olmaktan keyif alırlar, sadece sürekli dışarıda olma ihtiyacı duymazlar, deneyimleri hızlıca işlemlerler. Eve dönmek için hazırdırlar. Eve gitmek yeniden şarj olmak isterler.
· Aile üyeleri, eşler ve iş arkadaşlarıyla görüşme sıklığı dışa dönüklerinkiyle aynıdır.
· İnsanlara değer vermedikleri düşüncesi yanlıştır. Aslında dostlarına fazlasıyla değer verirler.
Çoğunlukla yanlış anlaşılan ve gittikçe dışa dönük hale gelen bir dünyada yaşamını olduğu gibi sürdürmekte zorlanan içe dönük karakter sahibi insanlar onlar…
Carl Jung, 1920′lerin başında yazdığı Psikolojik Tipler kitabıyla, kişilik tiplerini, özellikle içe dönüklülük ve dışa dönüklülüğü birbirinden ayırmış ve tanımlamış.
Daha önce bir yazımda kısaca bahsetmiştim kendilerinden, şimdi biraz daha bilimsel taraflarına yer vermek istiyorum.
Jung’un kitabına göre içe dönük ve dışa dönük insanlar kabaca şu yönlerden ayrılırlar:
Dışa dönükler harekete yöneliklerdir, içe dönükler düşünceye yöneliklerdir.
Dışa dönükler bilgide ve etkide genişlik, içe dönükler ise bilgide ve etkide derinlik isterler.
Dışa dönükler sosyal etkileşimlerde sıklığa, içe dönükler ise derinliğe önem verirler.
Dışa dönükler enerjilerinin başkalarıyla iletişimde bulunarak geri depolarlar, içe dönükler ise enerjilerini yalnız kalarak yenilerler.
Düşünme (düşünme işlevi ve kavrayışı), hissetme (kendini ve başkalarını değerlendirebilme yeteneği), duyuş (duyu organıyla algılama) ve sezgi (bilinçli olarak kavramanın dışında gerçeğin fark edilmesi). Bu dört işlev, iki tutumla karışımlar yaparak, bir insanın bilinçli varlığına anlatım verebilmesi için sekiz ayrı seçenek oluştururlar. Jung bu seçeneklerden hareket ederek sekiz ayrı insan tipi tanımlamıştır.
1) Dışadönük Düşünen Tip: Bilim adamı ve iktisatçılar. Bu tipte bir insanın yaşamına nesnel düşünceler egemendir. Enerjisini öğrenmeye ve nesnel dünya hakkında bilgi toplamaya yönelten bilim adamı bu tipe örnek verilebilir. Bu tip insan diğer insanlara soğuk ve kendini beğenmiş bir izlenim verebilir.
2) İçedönük Düşünen Tip: Felsefeciler. Bu tipte insanın düşünceleri kendine dönüktür. Kendi benliğinin gerçekliğini araştıran bir filozof bu tipe örnek oluşturabilir. Düşünceleri ile başbaşa kalmak ister. İnsanlar onu pek ilgilendirmez. Genellikle inatçı, bildiğini okumak isteyen, hoşgörüsüz, gururlu, çevresindekileri küçümseyici tutumları olan, iğneleyici ve yaklaşılması güç bir insan figürü çizer.
3) Dışadönük Duygusal Tip: Talk show’cular. Bu tipe kadınlar arasında daha sık rastlanır. Duygular düşüncelere egemendir. Kaprisli olma eğilimindedirler. Ortaya çıkabilecek küçük bir değişiklik duygularının değişmesine neden olur. Duygusal tepkileri çok değişkendir. Sürekli kendilerinden söz eden ve gösterişi seven insanlardır. Sevgileri kolayca nefrete dönüşebilir. İnsanlara kolay bağlanabilirler ve kolayca bu bağı yok edebilirler. Modayı severler.
4) İçedönük Duygusal Tip: Müzisyenler. Bu tipe de kadınlar arasında sık rastlanır. Bu tip insanlar duygularını dış dünyadan saklayan, sessiz, ilgisiz, ilişki kurulması güç ve anlaşılması zor insanlardır. Genellikle melankolik bir havaları olmalarına karşılık, aynı zamanda, kendine yeten ve iç huzuru olan kişilerdir. Gerçekte derin ve yoğun duygularla dolu olduklarından, arada bir ortaya çıkan duygusal patlamaları çevrelerindeki insanlarda şaşkınlık yaratır.
5) Dışadönük Duyusal Tip: İnşaatçılar, mühendisler. Daha çok erkeklerde rastlanır. Gerçekçi pratik ve aklına koyduğunu yapan kişilerdir. Dış dünya gerçekleri ile ilgilenir ancak bunların ne anlama geldiği üzerinde fazla düşünmezler. Zevk ve heyecan veren şeyleri severler ancak duyguları yüzeyseldir. Dış dünyadan gelen uyaranlara dönük yaşarlar.
6) İçedönük Duyusal Tip: Doktorlar. (Jung böyle demiş, ben pek katılmıyorum bu mesleki ayrıma.) Kendi duyularına yönelik ve dış dünyadan uzak yaşamaya çalışırlar. Kendi iç dünyalarını dış dünyadan daha ilginç bulurlar.
7) Dışadönük Sezgili Tip: Halkla ilişkiler uzmanları ve maceraperestler. Genellikle kadınlarda rastlanır. Değişken bir karaktere sahiptirler. Yeniliğe bayılırlar ancak her türlü yenilikten de çabucak sıkılırlar. Davranışlarına sezgi yön verir. Aynı işte uzun süre çalışamazlar.
8) İçedönük Sezgili Tip: Şairler, gizemliler. Bilmece gibi insanlardır. Kendine göre değeri anlaşılmamış bir dahidir. Etrafındaki insanlar tarafından çözülmesi güç bir bilmece gibi algılanırlar. Bu tipe genellikle artistler arasında rastlanır.
Birçok aile çocuğunun “Atılgan, girişken, kendini savunan, hatta biraz yırtık” bir çocuk olmasını ister. Yırtık olmamanın sillesini yemiş anne babaların serzenişleri belki de bu sözler, ancak ciddi bir endişenin yansıması olduğu da ortada. Sadece çocuklarımızı değil kendimizi de böyle hayal ediyoruz üstelik. Özgüveni yüksek, esprileriyle ortalığı kasıp kavuran, sesi az biraz yüksek çıkan baskın karakterler sadece komedi filmlerinde değil, birçok yetişkinin fantezi dünyasında da karşımıza çıkıyor.
Konuşkan olma konusunda hem açık hem gizli bir baskı var üzerimizde. Bu baskı, bireyci toplumlardan köken alıp tüm dünyayı yavaş yavaş etkisi altına alan bir salgın halinde kendini gösteriyor. Özellikle batı toplumlarında insanların yaşamı bireysel başarı üzerine kurgulanır. Yırtma, köşeyi dönme, sıyrılma deyimleri de başarının hep bireysel dışavurumlarını yansıtan ifadeler. Bu tip kültürlerde ne yazık ki, kişinin yeterliliği sözel aktivitesine bağlı olarak algılanır. Dolayısı ile bir grup içerisinde sessiz kalan kişiler yetersiz algılanır. Oysaki gerçekler böyle olmayabilir. Sessizliğin ardında daha derin ve sofistike nedenler olabilir. “İçe kapanık” dediğiniz çocuğunuz da belki sadece “içe dönük” biri olabilir.
Incity dergisinde yayınlanan uzman görüşüne göre; Psikoloji biliminde utangaçlık, içe kapanıklık, içe dönüklük ya da sosyal fobi kavramları aynı şeyi ifade etmez. Jung’a göre içe dönük kişiler enerjilerini kendilerinden, kendi içlerine dönmekten alırlar. Yalnız kaldıklarında, tek başına yapmaktan hoşlandıkları şeylerle, düşünerek, okuyarak ve bunlara benzer aktivitelerle enerji toplarlar.
Bunun aksine dışa dönükler enerjilerini diğer insanlardan alırlar. Kendilerine gelmek için diğerleriyle temasa geçmek ihtiyacı duyarlar. Aslında biri diğerinden daha üstün değildir. İkisi de (içedönüklük ve dışadönüklük) kişiliğin farklı dışavurumlarıdır. Ancak günümüz toplumunda içe dönüklerin değeri gittikçe azalmaktadır çünkü dışarıdaki hayat bizi hergün daha dışadönük olmaya, toplum önünde daha ‘başarılı’ olmaya zorlamaktadır.
Psikolog Fulya Kaya Tezel bu konuda diyor ki; içedönüklerin tamamen ketum insanlar olduklarını düşünülmesin. Aslında içedönük kişiler de konuşmaktan zevk alırlar ancak konuşmak için gerçekten söyleyecek bir şeyleri olmasını beklerler. Utangaç olan kişi ise diğerleriyle iletişime geçmeyi çok arzuladığı halde bunu yapamaz. Kalabalık bir partide utangaç kişi de, içedönük kişi de görünmez bir duvarın ardında dururlar. Ancak içedönük halinden ve aradaki mesafeden memnunken, utangaç olansa başka çaresi olmadığından duvarın ardındadır. Biri tercihken diğeri tedavi gerektirir.
Herkes esprili olmak zorunda değildir, lütfen kendinizden de çevrenizden de bunu beklemeyi bırakın artık. Mesela şu “kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır”a takılmayın. İyi espri yapabilmek için ortalamanın üzerinde bir IQ gerekir genelde. O zaman kadınlar zeki erkeklerden hoşlanır desek de aynı anlama gelebilir. Ama mesela erkekler de zeki kadınlardan hoşlanır. Tercihleri ve esas amaçları es geçerek doğadaki eş seçme içgüdülerini de düşünerek çok net şekilde söyleyebilirim ki; insanlar geleceklerini kuracakları kişilerin zeki olduğunu bilmek ister. Yeni tanıştığınız birisine gel sana bi’ zeka testi yaptıralım diyemeyeceğinize göre espri yeteneğine güvenmek kolay bir yoldur.
Ancak bu noktada yine bir handikap var. Bir insan çok zeki olduğu halde espri yapamıyor olabilir. İnsanları güldürmeyi ve etkilemeyi istemek bir tercih meselesidir. İçe dönük bir kişinin bazen tek istediği eve gidip pijamalarını giymektir. Bu durumda muhabbeti uzatmaktan zevk almaması onun -az önceki örneğe dönecek olursak- birlikte bir gelecek kurmak için uygun olmadığı kararına varmaya yetmez. Aynı şey birlikte çalışacağınız kişileri seçerken de geçerlidir. Mülakatlarda kendini kolay pazarlayabilen kişiler genelde çok konuşanlardır. Oysaki ben gerçek cevherin ağzından kerpetenle laf alarak keşfedileceğine inanırım.
İçe dönük biri olarak okuyorsanız bu yazıyı; sakın zorlamayın kendinizi. Konuşkan olmak zorunda değilsiniz, laf açmak zorunda değilsiniz, sürekli gülüp güldürmek zorunda değilsiniz, her cuma akşamı Asmalı’ya gitmek zorunda değilsiniz. (Değiliz!) Evde oturup bir şeyler yazmak ve sonra erkenden yatmak bazılarımız için en büyük mutluluk da olabilir, değil mi ama? 😉
15 Ocak 2015, 18:20
Cok icine kapanigim
Belki bu konuda yardimci olursunuz die soyliyorum.off.ben disa donuk olmk istiyorumm:-(