Beni yakından takip edenler biliyor, yakın zamanda hayatımın altının üstünden daha iyi olabileceğini düşünmüş olmalıyım ki pek çok radikal değişiklik yaptım. Yaşadığım ev dışında hayatımda ne var ne yoksa dönüştü. Son eylemimin çıkış noktası galiba, aslında koçlukta sık sık kullandığım “Sana para vermeseler de neyi sıkılmadan yaparsın?” sorusunu kendime sormak oldu. Sabahları beni heyecanla uyandıran şey ne olurdu? Yazmak benim tutkumdu mesela, 2012 yazında keşfetmiştim, 24 yaşında insan tutkusunu keşfedebilir, geç değildir. 50 yaşında da keşfedebilirdim, keza oluyor 50 yaşında meslek değiştirenler, ben şanslıyım belki de. Neyse işte tutkum yazmaksa ve eğer dilediğim gibi yazamayacaksam, en temel değerlerim arasında özgürlük varken hem de, nefes alamadığımı nasıl anlatabilirdim ki, boğulduğumu mesela… O zaman sorunun cevabı içinde yazmak muhakkak olmalıydı, yazmadan yaşayamazdım. Yani yaşardım tabii de, çok mutlu yaşayamazdım. Hıh işte mutluluk, anahtar kelime bu zaten. Mutlu etmek, mutluluğu paylaşmak bir başka değer benim için. Hep böyle oldu. O halde sabahları beni yataktan fırlatacak şey, güne enerjiyle başlamamı sağlayacak şeyin içeriğinde yazmak ve mutlu etmek olmalıydı. O zaman 3 çocuk doğurup onların mutlu olmasını sağlayabilir ve bir anne bloğu açarak gelir kaynağı haline getirebilirdim. Yoo hayır o olmazdı çünkü o ben olmazdım, ben kariyer, iş yaşamı, çalışan bağlılığı falan konuşmadan yazmadan yaşamadan duramazdım. Sonra başka bir fikir çıktı, ki zaten 2008’den beri hayatımda olan eğitim fikri. Kriter sayısı 3’e çıktı: Yazmak, mutlu etmek, eğitim vermek. Eğitim aynı zamanda paylaşmak demekti benim için. Paylaşmanın bir yolu yazmaksa diğeri eğitimler ve seminerler oldu hep. Kimi beste yaparak falan da yapabiliyor mesela.
Bu arada tam da KFC (Siz Fırat diyebilirsiniz, ben tercih etmem.) ile hayatımızı birleştirme aşamalarındayız, aslında 6 yıldır hayatlar bitişikti de hani şimdi daha bir birleşecek, kocaman bir aile olacaktık. İşte tam da o, gelinlik modellerine bakıp heyecanlanmam gereken, acaba törende bir aksilik olur mu diye uykusuz kalmam gereken dönemlerde ben yaratacağımız marka için heyecanlanıyor, acaba freelance eğitmenlerimizle gelecekte hangi alanlarda çatışabiliriz diye riskleri analiz ederken uykusuz geceleri enerjik sabahlara bağlıyordum.
Risk demişken, risk alıyorsun diyorlar, “deli diyorlar bana”, ikisi de memur çocuğu olup kendileri de memur olan annemle babam kabuslar görüyorlar belki de ama o kadarını söylemiyorlar, anlamaya çalışıyorlar sadece, nasıl olur da bir insan güzelim işini bırakıp kocaman kara delik bir belirsizliğe doğru, şirin çileği toplamaya giden Şirinler misali “La la la la lay lay” diye koşar ki? Kesin yolun sonunda Gargamel çıkacak, yiyecek bu çocukları hapur hupur. Bense risk olarak görmüyorum hiç, yapmışız çünkü fizibilitesini, yanımda KFC var, en büyük destekçim, yılmaz motivatörüm, yaptık B, C, D planlarını. Önemli olan budur zaten, acil durum planlarınızı yaparsınız, fizibilite çalışmasını tamamlarsınız, yanınıza da işini bilen güvendiğiniz insanları alır yola çıkarsanız buna risk değil girişim denir.
KFC işini biliyor, Sinema Doktoru olma yolunda ilerliyor hızla, ondan daha iyi kim bilebilir ki bu işi? Sanatsal bakış açısı. Tik atıldı. Kriterler oldu mu sana 4 tane? Yazmak, mutlu etmek, eğitim vermek, sanat.
TV’de bir reklam, cıngılında “Ne yaparsan yap aşk ile yap” diyor, tamam işte o da eksik değil, aşk olmadan olmaz ki zaten. Bugünlerde çok dolaşıyor sosyal medyada, Nil Karaibrahimgil gençliğine mektup yazmış. Demiş ki, “Sevdiğin insanlar bul, işlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat “yap et çalış başar”la geçiyor ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse iş yapmamış sürekli aşk yapmış olursun.”
Yanımızda çok sevdiklerimiz var, arkamızda ailemiz dostlarımız var, bu yola ben yalnız çıkmadım, KFC ile ikimiz de yalnız çıkmadık, bir dünya insanla çıktık yürüyoruz. Duyduğu andan itibaren “Vaov süper fikir” diyen de bizimle, “yani tabii iyi düşünmek lazım böyle işler için” diye tereddütle yaklaşan da, aldık herkesten duyduklarımızı attık heybemize çıktık yola…
Her şeyimiz tamamdı yani, bu yüzden karar verdik ve bir çocuk yaptık, ismini FunOfis koyduk. 3 çocuk yapıp anne bloğu açmaktansa 3 şirket açarız dedik, iki tanesi tamam. Marka patenti falan hazır, hazırız işte yola çıkmaya. Biz hazırız yani belki yerimizde başkası olsa hazır olamazdı, tam hissedemezdi. Hazır hissetmekle hazır olmak aynı şey değil belki, hazır olmak için beklerken bir bakmışsın ömür geçmiş. Hiçbir şey için beklemedim şimdiye kadar. Beklersen gelmez, sen gideceksin, sen alacaksın her neyse istediğin. Çünkü yaptıkların için değil yapmadıkların için pişman olursun bu hayatta. “Berlin’e gidiyorum” dedim, beklemedim gittim. KFC hep kızar, gittin bırakıp diye, ama dönecektim, biliyordum döneceğimi, o günkü Selin’in onu yapması gerekiyordu, askerlik gibi, vatan borcu gibi zaruri, yapmazsan eksik kalırsın. “Kitap yazacağım” dedim, beklemedim gittim. Elimde ne varsa tersiyle ittim gitti, elimdekini ben kazandım, kimse bana vermedi ben aldım, yine istersem yine çalışır yine alırım. Hayatının altını üstüne getir, hayatın çökmez, ölmezsin, durum değişimi olur sadece, ki ferahlık vardır tebdil-i mekanda. Dedim ya memur çocuğuyum. Mordor’a tayin çıkınca Mordor’a gidersin, bakmazsın ergenlik varmış, üniversite sınavları varmış, bakamazsın. Durum değişimi der alışırsın. Bukalemun olursun, uyum sağlarsın, şive öğrenirsin, adet öğrenirsin, ayak uydurursun. Ve bir yerden sonra alışkanlık yapar. Değişim olmadan duramazsın, 17. evin 18. odasına taşınırsın, onu da sevmeyi öğrenirsin. Öyle bağımlılık yapar ki değişim aşkı, hiçbir şey değiştiremiyorsan yatağın üzerinde duran yastığın yönünü değiştirirsin, her gün yeni bir senle uyanasın diye…
Bir şans bulduğun her defasında onu değerlendirmelisin çünkü. “Berlin’e gidiyorum” dediğimde bir büyüğüm “Kahraman olmaya çalışıyorsun” demişti. Kahraman oldum mu? Hayır hayır, ben oldum ve o ben hiç de kahraman değil, hatalarıyla yanlışlarıyla kırdığı potlarla insan, üstelik uçmuyor da ve süper güçleri de yok.
Ne diyor Murakami?
“Ama en iyinin ne olduğunu kim söyleyebilir ki? Bu sebeple mutlu olma şansını yakaladığın her seferinde, ona tutunmalı ve diğer insanları kafana çok da fazla takmamalısın. Deneyimlerime dayanarak diyebilirim ki, insanın karşısına böyle bir şans, hayatı boyunca iki ya da üç defa çıkar ve eğer onları kaçırırsak hayatımızın geri kalanında bunun için pişmanlık duyarız.”
İşte bu kadar.
Diğerlerine değil değerlerine göre yaşarsan rahat uyursun ancak. Çünkü yaptıkların için değil yapmadıkların için pişman olursun bu hayatta. “Keşke”lerin kalır geride, geriye dönüp bakamazsın, baksan da değişmez, o şans sana bir kez verilir.
FunOfis bir lütuf bana, hayata tutunmayı başarır ya da başaramaz, iyi ki doğdu…
Twitter: @funofis
Facebook: Funofis