selinyetimoglu.com

PCC Profesyonel Kariyer Koçu & Kariyer Danışmanı, Ex-HR

İş Yaşamında da Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele

2 Yorum

25 Kasım tarihi tüm dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak anılıyor.

1930’dan 1961’e değin Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Rafael Trujillo’nun diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabal Kardeşler özgürlük ve insan hakları adına çok kez hapse girmişler ve 25 Kasım 1960 tarihinde askerler tarafından kaçırılıp tecavüz edilerek öldürülmüşlerdir. Patria, Minerva ve Maria Teresa adlı bu 3 kız kardeşin ölümünün kamuoyuna araba kazası olarak duyurulması da önemli bir başka nokta.

Üç kız kardeşin katledilmesi basit bir cinayetten ziyade aslında otoriteye yönelen kadın gücüne engel olunduğunu göstermiştir. Bu sebeple Mirabal Kardeşler kadın gücünün, insan haklarının ve kadına karşı her türlü şiddetin simgesi olmuşlardır (özellikle Latin kadınlar için apayrı bir sembol olmuşlar). 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Mirabal Kardeşler’in ölümünün anısına 25 Kasım günü Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü kabul edilmiştir. Bu nedenle ben de bu içeriği hazırladım.

OECD verilerine göre son 10 yılda çocuğa yönelik cinsel istismarı davaları yüzde 700 artmış vaziyette.

Türkiye’de 2002 ile 2013 arasındaki yaklaşık 10 yıl içinde kadın cinayetleri %1400 arttı. Sonraki yıllarda ne yazık ki azalmadı, aksine artarak devam ediyor. Sadece 2017’de bir önceki yıla göre %25 artış yaşandı.

2018 yılında Ekim ayına dek şiddet sonucu ölen kadın sayısı 296. 304 günde 296 kadın öldürüldü.

Şiddeti uygulayan kişinin eğitim seviyesi düşük olacak diye bir şey de yok. Okumuş etmiş insanlar da yapıyorlar.

Geçenlerde bir İnsan Kaynakları kongresindeydim. Bir holdingin İK direktörü sahneye çıktı, şirketin başarılarından ve çalışanlara sağladığı olanaklardan bahsetti. Aynı günün akşamı farklı bir yerde bir panelde konuşmacıydım. Konumuz iş yerinde mutluluktu. Dinleyiciler arasından bir kadın soru cevap kısmında söz aldı ve o holdingte çalışırken yaşadığı tacizi ve kurumunun kendisini bu süreçte nasıl yalnız bıraktığını anlattı.

İş yeri şiddetiyle ilgili yapılan en kapsamlı araştırmalardan biri, 2005 yılında yapılan Dördüncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketidir. 31 Avrupa ülke-sinden 30.000 çalışanı kapsayan bu araştırma sonuçlarına göre, çalışanların yaklaşık %2’si iş yerinde çalışan insanlardan kaynaklanan, %4’ü ise; iş yeri dışından kişilerden kaynaklanan fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bütün çalışanların %5’i iş yerinde yıldırma ve taciz davranışına maruz kalmakta, bu oran en yüksek %8 ile sağlık çalışanları ile otel ve restoran çalışanlarında, %6 ve üzeri de, eğitim, ulaşım ve iletişim sektöründe rastlanmaktadır. Cinsiyet açısından baktığımızda, özellikle 15-29 yaş arası kadın çalışanların %8 ve daha fazlası zorbalık ve taciz davranışlarına maruz kalmaktadır.

Serpil Aytaç ve Salih Dursun tarafından hazırlanan Çalışma Hayatında Kadına Yönelik Şiddet: Sağlık Sektöründe Bir Uygulama başlıklı akademik makalede yer alan bilgilere göre kadınların en fazla maruz kaldığı şiddet türü, %49, 9 ile sözel şiddettir. Bunu %39, 1 ile duygusal baskı ve yıldırma davranışları izlemektedir. Katılımcıların en az oranda maruz kaldıkları saldırı türleri ise %5, 8 ile fiziksel şiddet ve %2, 4 ile cinsel şiddet davranışlarıdır. Fiziksel şiddeti uygulayanların cinsiyet dağılımına baktığımızda ise, %55, 3’ünün erkek olduğu görülmektedir.

Mobbing teriminin isim babası Heinz Leymann tarafından yapılan araştırmada cinsiyet istatistikleri şöyledir: Yaklaşık olarak eşit koşullarda çalışan erkek ve kadınlardan mobbinge maruz kalanların %55’i kadın olarak bulunmuştur.

Belki ilk adım olarak şiddetin her türlüsünün şiddet olduğunu kabul etmemiz gerekir. Devletin kadını ikinci sınıf olarak görmemesi, kadının en az 3 çocuk doğurup çalışma yaşamından dışlanacak bir varlık olmadığını kabul etmesi, toplumun “kadın dediğin şöyle olur, erkek dediğin böyle olur”larının güçlendiği günümüzde eğitim, kadın hakları ve kadının ekonomik bağımsızlığının özde desteklenmesi ve yasaların adil uygulanışıyla eşitliğin sağlanması gerekir. Süslü pozitif ayrımcılık yapaylığını bir kenara koyup toplumsal şiddetsizlik için gerçek adımlar atılması gerekir.

Bu işin temeli zor durumda bırakılan kadınları koruyacak sığınma evleri açmak değildir. Bu işin temeli, mevzu o noktaya gelmeden kökten bir farkındalık ve değişimdir. Bu işin temeli, toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Bu işin temeli, kız çocuğuna oyuncak bebek alırken erkek çocuğuna oyuncak olarak silah alma eğilimindeki eşitsizliğin ve yönlendirmelerin farkına varmaktır.

Bu konuyu araştırırken okuduğum kaynaklarda kullanılan dil bile cinsiyetçiydi. Örneğin, “kadınlar” demek yerine “kadınlarımız” diyordu yazarlar. Sahipleniyor, koruyor, korunmaya muhtaç duruma düşürüyordu. Bilinçli yapılmıştır diyemem muhtemelen de farkında değildir yazan kişi. Siyasetçiler de çok yapıyor bunu. Medya zaten toplumsal sorumluluktan bihaber. Ama diyorum ki işte farkında olalım. Geleneksel yaklaşımlarımızın, kullandığımız sözcüklerin neye işaret ettiğinin, kuralların kimi koruyup kimi korunmaya muhtaç hale düşürdüğünün farkına varalım. Şunu tartışalım mesela: Kurumumuzda gece vardiyasında çalışanları evlerine bırakan servis kadın çalışanları evinin kapısına kadar götürüp erkekleri ana caddeye bırakıyor olabilir. Efendim? “Pozitif ayrımcılık” mı dediniz? Bunun nedenine niçin isyan etmiyoruz da böyle yüzeysel “önlem” zannettiğimiz kurallarla üstünkörü yaklaşımlar sergiliyoruz? Pozitif ayrımcılık zaten en temelinde korunmaya muhtaç olduğunu iddia ettiğimiz kesimi savunma çabasından başka nedir ki? Neden çalışanlarımızın çocuğu olduğunda kız ise pembe hediye paketli erkek ise mavi hediye paketli hazırlık yapıyoruz? Biliyorum bunları okuyunca pek çoğunuz bana kızacaksınız. OIsun, kızın. 🙂 6,5 yıldır pek çoğunuzla bir aradayız. Her hafta bu sayfadaki yeni yazıları kontrol etmek için uğruyorsunuz. Yani biliyorsunuz beni, ona güveniyorum zaten. Eğer bu yazım 1 kişiye bile dokunsa, 1 kişiye bile “aa evet!” dedirtse daha önce düşünmediği bir şeyi düşünme fırsatı sağlasa yeter bence.

Bu konuyu önemsediğim için bir de video çektim. İçeriği yazarken ve videonun başlarında da oldukça sakindim. Ancak üzerine konuştukça iyice celallenip masayı sallayacak kadar hiddetlendiğimi görünce siz ne düşüneceksiniz merak ediyorum.

İyi haftalar dilerim.

2 thoughts on “İş Yaşamında da Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele

  1. Engelleri ortadan kaldırmaya yönelik çözümlerde sunmalısınız. Yazdıklarınız bir trajedi.

  2. Çok dokunaklı bir hikaye. Videoyu da izledim. Nasıl kızmışsınız. 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s