Bundan yaklaşık 1 sene önce çalışmayı çok istediğim Alman bir firmanın mülakatına davet edilmiştim. Mülakat panel usulüydü (yani karşımda birden fazla görüşmeci vardı ve soru bombardımanına tutuluyordum) ve haliyle aday olarak bir hayli gergindim. Firmanın İK Direktörü olan hanımefendi bildiğim iletişim yöntemleriyle ilgili bir soru sordu, ben de cevap olarak sıraladım birkaç tanesini isimleriyle: “Şu yöntemi, bu yöntemi var, bir de örgü metodu var tabii”. O anki stresle ve ardı ardına gelen sorularla dolu 1 saatlik mülakatın son sorularından olması sebebiyle yorgunlukla düşünmeden cevaplamıştım. Örgü Metodu ismini o anda resmen ben uydurmuştum ve hemen ardından korktuğum başıma geldi, soruyu soran görüşmeci “Diğerlerini duymuştum ancak Örgü Metodu’nu bilmiyorum, biraz açar mısınız?” diye sordu. Daha fazla uyduracak enerjim kalmadığından olacak, “O da bir önceki metoda benziyor” gibi bir cevapla geçiştirdim ve mülakattan çıktığımda karar verdim; o uydurduğum ismin içeriğini ben oluşturacaktım, ki sonrasında oluşturdum da. Bu kısma biraz sonra geleceğim. Öncesinde Temsil Sistemleri’nden kısaca bahsetmeliyim sanırım.