Bugüne kadar 200’den fazla makale yayınlamış ve İnsan Kaynakları üzerine 23 kitap yazmış olan ABD’li İnsan Kaynakları gurusu Dave Ulrich‘e Forbes‘ta yayınlanan bir röportajda özetle başlıktaki soru yöneltilmiş. Onun yanıtıysa özetle şu olmuş: “Strateji, geçtiğimiz 20 yılda İnsan Kaynakları’nın odaklandığı bir ayna gibiydi. Yani sadece kendi yaptıklarını kendi gözüyle görüyordu. Şimdiyse strateji hem genel iş şartlarının hem de yönetici beklentilerinin görülebildiği bir cama dönüştü. Böylece İnsan Kaynakları, yaptığı işi dış faktörlerle ilişkilendirebiliyor.”
Başka bir deyişle İnsan Kaynakları eskiden, yani “Personel Birimi” denilen dönemlerde sadece içeriden dışarı bakıyordu. Şimdiyse dışarıdan da içeri “aday” ve “çalışan” gözüyle bakabiliyor. Bu da İnsan Kaynaklarcılara yepyeni bir ortak bakış açısı katıyor: Stratejik İnsan Kaynakları.
Geleneksel Personel Birimleri, şirket içinde olan bitenden en son haberdar olan, personelin sadece işe giriş-çıkış işlemlerinde varlık gösteren bir birimdi. Bugünkü Stratejik İnsan Kaynakları ise çalışanların yer aldığı tüm süreçlerde onlarla birlikte varlık gösteriyor, şirket içindeki önemli kararlara yön veriyor.
İnsan Kaynakları bu konumu kolay elde etmedi, bu yüzden değerini bilmek lazım. Çalışanlara “iç müşteri” derken bu ismin anlamının bilincinde olarak onlara gerçekten değer vermek, kazanmak lazım. Bu ne ayda bir şirket etkinliği düzenleyerek ne de yüzümüze yapmacık gülücükler kondurarak yapılır. Çok daha içten gelen bir samimiyetle kaynağımız olan insanları kazanmaya çalışmalıyız. Eğer stratejileri doğru belirler ve “çalışan” gözüyle bakarak ilerleyebilirsek, kimbilir belki bir gün bizler de şirket içinde sevilen departmanlardan biri olabiliriz. 🙂