selinyetimoglu.com

PCC Profesyonel Kariyer Koçu & Kariyer Danışmanı, Ex-HR

Plazalardaki Her Ağır Abinin Mutlaka Öğrenmesi Gerekenler

2 Yorum

Geçtiğimiz hafta Linkedin’de bir fotoğraf gördüm. Ofis duvarında yer alan sarı bir kağıdın fotoğrafı, kağıttaki not “It’s ok to…” diye başlıyor ve neleri yaparsak ölmeyeceğimizi çok basit bir dille anlatıyordu. (Yazının en altında)

Her toplantıda her konferansta şu sıralar denk geldiğimiz sadeleştirme mevzusuna çok iyi bir örnek. Zira gözlemlediğim kadarıyla, sadeleştirmeden bahsetmeyi çok seviyoruz fakat sadeleştirmeye aynı sıcakkanlılıkla yaklaşamıyoruz. Bunun birkaç sebebi olabilir elbette. Bence en muhtemel sebep, beyaz yakalılar olarak ağır abi olma gerekliliği duymamız. “Ağır abi” terimi yanlış anlaşılmasın sexist bakış açımı uzun zaman önce park edip yoluma devam ettiğimi düşünüyorum. Hani kitaplarda dizilerde karşımıza çıkan, her yeniliğe karşı çıkıp geleneklerini sürdürmek için yüksek dozda bir mücadele veren delikanlılar vardır, bir kısmı yürüyüşünden konuşmasından dolayı “ağır abi” diye adlandırılır. İşte ben de o yüzden plazalarda gelenekçi iş yapış anlayışını sürdüren, sürekli zihninde “ciddi olmalıyım, çok çalışıyor görünmeliyim, sert durmalıyım, gülmemeli, üzülmemeliyim, gözlerim dolmamalı bile, hep doğru kararlar almalıyım, bu lanet topuklu ayakkabıların üzerinde acı çektiğimi çaktırmamalıyım, toplantıda dinliyormuş gibi yaparken aslında akşam evde ne yemek yapsam diye düşündüğümü kimse bilmemeli…” kasedi çalan eski tip bir teyp olduğunu tahmin ettiğim kişileri biraz rahatlamaya davet etmek istedim.

Dün koçluk yaptığım bir danışanım, aldığı terfiyle birlikte böyle bir bakış açısıyla kendini yiyip bitiriyordu. “Yanlış karar almamam lazım asla!” dedi mesela, o minyon halinden hiç beklenmeyecek bir sertlikte. Kime lazım? Nasıl başladı böyle düşünmeye?

Peki ben nasıl oldu da böyle düşünmeye başladım? Ben de öyle katıydım çünkü, hem kendime hem herkese karşı… Sonra koçluğa yoğunlaştım, kariyerimde ilerlerken zilyon tane yeni insan tanıdım, bazısı hayattan soğuttu ama iyi ki onu da tanıdım dedim, nefes girdi hayatıma mucize gibi geldi, sonra FunOfis tabii ki gözbebeğim, girişimci olmak bir marka yaratmaya çalışmak inanılmaz, kocaman bir stres faktörü olmasına rağmen rahatlıktan yıkılıyorum bazen. KFC’nin bunda etkisi çok büyük tabii ki hem varlığıyla hem hayata süper aşırı pozitif bakışıyla… Her nasılsa iyi ki oldu her şey, şu sıralar akışa bırakmanın doruklarındayım. Ve kendimi bir parça dönüştürebildikten sonra şimdi hedefim etrafımdakiler. İstiyorum ki, benim yaşadığım bu “kafam güzel” rahatlığını onlar da yaşayabilsin, çünkü artık görüyorum. Kurumsaldan bir arkadaşımla bir araya geldiğimizde kulaklarımla gözlerim aynı mesajları göndermiyor beynime. Kulaklarım “ay şekerim her şey şahane gidiyor”u duyarken, gözlerim uykusuzluktan kayısı büyüklüğüne ulaşmış göz torbalarını görüyor, saçları elektriklenmiş, göğsünden hızlı hızlı nefes alan, beden diliyle mimikleriyle yorgunluğunu anlatan muhtemelen mükemmel olmaya çalışırken böylesine yorulmuş birisini görüyor.

Ne için peki? Ne zaman sonlanacağını bilmediğimiz bir ömür bu. Belki de son günü bugün, nereden bilelim hem bak burası Türkiye, birazdan bineceğin metroda patlama olmayacağının kafanın kolunun bir tarafa uçmayacağının garantisini kim verebilir? Bankada istifleyeceğimiz paralar için mi, komşununkinden üst model arabayı alıp her gün yanına park ederken yaşayacağımız haz için mi, büyük ferah mümkünse bahçeli mümkünse residence’tan bir ev alıp arkadaşlarımızı davet ederek yaşayacağımız tatmin duygusu için mi, ne için yaşanıyor bu hayat, ne için heba oluyor hiç soruyor musunuz kendinize? Günün 12 saatini çalışmakla, fiili olarak çalışmadığı 4 saatini işyerinde yaşananları düşünmekle geçiren, yaz gününde bile gün içinde vücuduna güneş ışığı değmemiş beyaz yakalı, değiyor mu hepsine? Bugün hayatının son günüyse mutlu musun o son gününden? Sevdiklerine, sevdiğini söylediklerine vakit ayırıyor musun cidden? Hobi dediğin o şeyi yapabiliyor musun gönlünce? En son ne zaman bilgisayar ekranından başka bir şeye, ufacık minicik bir saksıda duran solmaya yüz tutmuş bir çiçeğe gerçekten baktın mesela? En son ne zaman, yapmaktan en keyif aldığın şeyi, her neyse o şey, 2 saatten fazla yapabildin? En son ne zaman bir yere yetişmeye çalışmadan sadece yürüdün? En son ne zaman, hani çocukken yapmayı çok sevdiğin gibi en sevdiğin kanepede uzanıp uzun uzun tavanı seyrettin? En son ne zaman akışına bırakıp hata olduğunu fark ettiğinde başkalarının ne düşüneceği zerre kadar umrunda olmadı? En son ne zaman 24 saat bıraktın laptop’ı telefonu ve epostalarını kontrol etmedin?

Carpe diemci değilim, çiçek çocuk misali sokakta yaşa da demiyorum kimseye. Sadece bırakalım kasmayı biraz. Azıcık sadelik getirelim yaşam tarzımıza. Hayat çok basit. Kimse zengin olmak zorunda değil, çoğumuz olmayacağız da zaten ama güzel zaten böyle. Bundan 6 ay önceki gelirime ulaşmıyor artık kazancım. Dert mi? Daha da abartıyorum belki yakın zamanda başka haberler de alacaksınız benden hiç beklemediğiniz. Belki ben de o doğaya dönüp köyde yaşamaya başlayan ex-beyaz yakalılar gibi olurum. Ne de güzel olur, en ufak şüphem yok şahane olacağından. Hayat çooook basit. Biz zorlaştırıyoruz mutluluğu uzaklaştırıyoruz kendimizden kendi elimizle öteye itiyoruz. Burnumuz yere düşse almayacağımız camdan kuleler inşa ediyoruz. Kasıyoruz her an kendimizi. Kasada para üstü alırken para yere düştüğünde yere eğilip almayız çünkü “bırakayım o alsın”. Ben selam vermem o selam versin. Geçen gün tanıştığım birisi, yeni başladığı şirkette verdiği selamın alınmasının 6 ay sonra ancak başladığını anlatıyordu. Bu kadar insanlığını yitirmiş robotlar haline dönüşmekten mutlu mu acaba bunu yapanlar? Başka birisi diyordu ki “ortakta tuttuğum dosyamı silmiş birisi”, sırf zorluk yaşasın o dosyayı oraya koyan diye.

Bunların hepsi azıcık geriye çekilip baktığınızda o kadar komik ve bir yandan o kadar acı ki. Ben tecrübe ettiğim, yaşadığım, rahatladığım hayatı anlatmaya çalışıyorum artık derdim bu. Kişisel olarak yolum daha çooook uzun onun da farkındayım ama gittiğim kadarını göstereyim istiyorum. Benim çabam çok ufak biliyorum, blog yazarak, her gördüğümü kolundan tutup anlatmaya çalışarak yapmak çok zor. Artık danışanlarıma daha sık soruyorum: “Bu verdiğin karar seni ne kadar mutlu edecek? Bir parça daha düşünmeye gerçek mutluluğu sorgulamaya yarıyor ama yetmez. FunOfis biraz daha geniş bir kitleye ulaşıyor, eğitimle falan onlarca insana daha kısa sürede yetişebiliyor ama hala yetmiyor. Milyonlarca milyarlarca insan var, böyle yaşayan kendini harap eden bunu normal ve “olması gereken bu” sandığı için böyle yaşayan. Ama güzel tarafı, her geçen gün daha fazla şey okuyorum duyuyorum sadeleşmeyle ilgili. Kimi sadeleşmeyi tası tarağı toplayıp adını sanını bilmediğimiz bir köye yerleşerek yapıyor, kimi etrafındaki gereksiz insanlara değer veriyormuş gibi yapmayı bırakarak, kimi hırslarından arınarak, hırsı her neyse, kariyer ve para hırsı mesela, meslek icabı en çok bununla karşılaşıyorum ben…

Velhasılı, hayat çok basit.

2 thoughts on “Plazalardaki Her Ağır Abinin Mutlaka Öğrenmesi Gerekenler

  1. Hayata dair tecrübelirinizi aktardığınız için teşekkür ederim, güzel bir yazı olmuş.

  2. buna uyan güzel bir canlandırma – Benjamin Cumberbatch’den: https://www.youtube.com/watch?v=d9-kSa55JVE

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s