selinyetimoglu.com

PCC Profesyonel Kariyer Koçu & Kariyer Danışmanı, Ex-HR


2 Yorum

Mutlu iş yerleri için şirketiniz sonuçlara mı ilişkilere mi odaklanıyor?

mutluluk-danismanligiWoohoo Inc. Kurucusu ve “son okuduklarım arasında en beğendiğim” unvanına sahip kitap “Sabah 9’dan Akşam 6’ya Happy Hour”ın yazarı Alexander Kjerulf, PERYÖN Kongre’de keyifli sunumunda bilgi ve tecrübelerini aktardı. Unvanı “Chief Happiness Officer” olan Alex, bugüne dek 33 ülkede “nasıl mutlu olunur?” konulu seminerler vermiş.

Mutluluk stresi azaltan ve performansı artıran bir durum ancak insanların heyecan duyduğu iş yerini oluşturmak oldukça zor bir iş.

700 kişiyle yapılan araştırmada katılımcılara şu soruyu yöneltmişler: “İş yerindeyken ne kadar sürede bir kendinizi mutsuz hissediyorsunuz?”

  • %19 – neredeyse her gün
  • %29 – haftada 1 günden fazla
  • %16 – haftada 1 gün
  • %8 – hiç veya neredeyse hiç

Okumaya devam et


1 Yorum

Türkiye’deki İdeal İş Yerinin Sırrı Açıklandı: GÜVEN!

Prof. Dr. Türker Baş’ın 2012’den bu yana her yıl, İnsan Kaynakları alanındaki bilgi ve tecrübesine hoş sohbetini ekleyerek sunduğu İdeal İş Yerleri araştırma sonuçlarını ve düzenlediği çalıştayları ilgiyle takip ediyorum. Bu yıl da araştırma sonuçlarını bizlerle Şehir Üniversitesi çatısı altında paylaştı.

5226 kişinin katıldığı araştırma sonuçlarına göre; çalışanların % 13’ü yüksek memnuniyet, bağlılığa sahip ve şirketi için ekstra çaba göstermeye hazırken çalışanların yüzde 8’i şirketini sürekli kötülüyor ve iş arkadaşlarının performansını düşürüyor.

Okumaya devam et


Yorum bırakın

Great For Employee Satisfaction: Employee Benefit Programs

The worksite organizational culture and environment are powerful influences on behavior and this needs to be put to use as a means of assisting employees to adopt a healthier lifestyle. There are numerous benefits of worksite wellness programs. Worksites are crucial to Okumaya devam et


Yorum bırakın

Çalışanlara Değerli Hissettirmek İçin Çok Yüksek Bütçelere Gerek Yok!

Bu sayfalarda daha önce defalarca konuştuğumuz gibi artık bir çalışanın çalıştığı yerde kalmaya devam edebilmesi için gerekli ilk motivasyon para değil; değerli hissetmek.

2008’den bu yana yapılan pek Okumaya devam et


Yorum bırakın

Google’a “Turnover Nasıl Yasaklanır?” Diye Soran Var!

İnternet büyük hazine, bilgi okyanusu, orada aradığın her şeyi bulabilirsin. Google mı? En tatlısı. Yazıyorsun cevap veriyor, yanlış yazdıysan bile o kadar akıllı ki soruyor “bunu mu demek istedin?” diye. Her eve lazım böyle anlayışlılık.

Okumaya devam et


Yorum bırakın

Mutlu Çalışanlar İçin Şirketlerin Sahip Olması Gereken 5 Özellik

  1. Mutlu çalışanlar aynı rolde çok uzun süre kalmayan kişilerdir. Hareket ve gelişim algısı iş tatmini ve memnuniyet yaratır. Öte yandan, sürekli aynı monotonluğa sebep olan statüko, bir süre sonra kişiyi tüketir. Okumaya devam et


1 Yorum

Hindistan’da Çokken Çin’de Neden Yok?: Çalışan Bağlılığı

calisan-bagliligiBlessingwhite tarafından 11 bin katılımcı ile yapılan Küresel Çalışan Bağlılığı 2011 araştırmasına göre, tüm dünyadaki çalışanların 3’te 1’inden bile daha az bir kısmı gerçekten kurumlarına bağlı.

%17’lik çalışan kesim kendisini açıkça “bağlı değil” şeklinde konumlandırıyor.

Hindistan %37’lik bir oranla en fazla bağlı çalışana sahip ülke olurken Okumaya devam et


Yorum bırakın

Çalışan Annenin Dilemması

Bir yandan her kadından en az 3 çocuk isteyenler diğer yanda kadının iş hayatındaki görünürlüğünü artırmaya çabalayanlar ve tabii bu iki taraf arasında tam ortada duran çalışan anneler. Zira hem kürsüden “çocuk yapın” demek, hem de “kadın evde oturmasın efenim çalışsın” demek pek kolay. Oysa ki her iki görevi de başarıyla aynı anda sürdürebilmek, belki de süperman olmak ekstra çaba, enerji ve özveri istiyor. Fiziksel olarak yarattığı yorgunluk aslında psikolojik etkisinin yanında belki de hiçbir şey. Çünkü çalışan anne olmanın en büyük etkisi o bitmek tükenmek bilmeyen suçluluk duygusu. Çocuğunun her an yanında olamadığı, ihtiyacı olduğunda ulaşamadığı, ilklerini gözlemleyemediği için kendini suçluyor ve acabalarla yaşıyor onlar.

Oysa ki bence çalışan anneler bu hayat tarzlarından suçluluk değil gurur duymalılar. Evet belki ilkokulda sürekli okulda takılan o “sınıf annesi” kendi annesi olmadığı için eksik hissedebilir bir süre, ancak asıl ondan sonra annesinin mesleği her sorulduğunda “ev hanımı” demediği için gurur duyacaktır. “Ev hanımı değil annem, yani evde oturup tüm gün tv seyrederek körelmiş bir kadın değil, beni de kendi ayaklarımın üzerinde durabilecek şekilde büyüttü” demenin bir başka yoludur bu. Kendine yetebilen bireyler kendi ayakları üzerinde durabilen çocuklar yetiştirir.

Tüm bunlara rağmen çalışan anne olmayı kolaylaştırmak gerekiyorken gerek iş kanunu gerek şirket politikaları gerekse anlayışsız yöneticiler bunu zorlaştırıyorlar.

Doktorlara göre en ideali doğumdan sonraki 1-1,5 yılı çocukla geçirmek sonra işe devam etmek. Oysa ki 4857 sayılı iş kanununa göre annenin doğumdan önce 8 sonra 8 olmak üzere 16 haftalık izni var ve doğumdan önceki 8’in 5 haftasını sonraya eklerek 13 haftaya çıkarabilir anne isterse. Bu durumda da yani maksimum 3 ay çocuğuyla birlikte geçirip sonra tıpış tıpış işe dönecektir. Ya da 6 ay ücretsiz izin alma hakkını kullanacak ve hem bu izni alırken hem de sonrasında iş arkadaşları ve yöneticilerinden “ooh 6 ay tatil yaptın” sözleri veya bakışlarıyla karşılaşacaktır. Ki bu durumda bile henüz ideal olan 1 senelik döneme ulaşabilmiş değiliz.

Doktorların dediğine ek olarak farklı bir fikir de en az 3 yaşına kadar anneden ayrılmaması gerektiğini savnuyor zira kendisini ifade edebilecek yaşa gelene kadar anneye muhtaçtır. Bence burada önemli olan süre değil. İnsan hayatının psikolojik kısmı söz konusu olduğunda kantitatif değil kalitatif düşünmeliyiz. Yani eğer annenin çalıştığı şirket çocuğunun özel zamanlarında yanında olmasına izin veriyorsa veya baba da çocuğun sorumluluğunu ve bakımını anneyle eşit derecede üstleniyorsa 4-5 ay da bence yeterli bir süre. Ya da örneğin anne part time veya evden çalışıyorsa, yine o ilk yıllar çok sancılı geçmeyecektir diye düşünüyorum.

Tüm bunlar anneden değil iş koşullarından kaynaklanıyorken, neden suçluluk duygusuna bağlı olarak uykusuzluk, sindirim sorunları, hafıza ve odaklanamama sıkıntısı veya iştah gibi konularda olumsuzluklar yaşayan anne oluyor?

Bizimkinde değil ama bazı konularda yeterli bilince ulaşmış olan bazı ülkelerde çalışan annelerin psikolojisini düzeltmek için dayanışma grupları oluşturuluyor.

Bu gruplardan biri olan Living Truth 5 adımda anneye destek oluyor:

  1. Suçluluk duygunuz gerçek mi?
  2. Hatanızdan ders alın.
  3. Kendinizi affedin.
  4. Önceliklerinizi belirleyin.
  5. Destek arayın, destek olun.

Elbette pek çok konuda olduğu gibi, sorunu sonradan çözmeye çalışmak yerine baştan önlem almak en doğrusu. Çalışan annenin hayatını kolaylaştırmak, hem kendisi, hem çocuğu hem de çalıştığı kurum için faydalı olmasını sağlamak şirketlerin elinde bence. Ülkemizde ne yazık ki, doğum ve süt izni gibi YASAL haklarını bile tam kullanamayan annelerin oranı %33.

Buna rağmen, konunun önemini kavramış şirketler de var:

Novartis, Çarşamba günleri “çalışma mekanını kendin seç” uygulaması yapıyor ve anneler o günü çocuklarıyla evde geçirebiliyor. Bunun yanında okulların ilk ve son günlerinde annelerin çocukların yanında olmasını sağlıyor, Şubat tatilinde ise çocuğu ofise getirme imkanı sunuyor.

Boyner Holding, hem annelere hem babalara çocuk bakımı ve eğitimi dersleri veriyor.

Turkcell, tüm binalarında süt odaları bulunduruyor.

Garanti Bankası çalışan anneleri akşam eve gittiğinde bir de yemek yapma zahmetinden kurtarmak için anlaşmalı catering firmasından uygun fiyatlı ev yemeği alma imkanı sunuyor.

Bunlar gibi daha pek uygulama hayata geçirilebilir, sürekli bahsettiğimiz “çalışan bağlılığı”nı oluşturmak için kurumların bazen taviz vermesi gerekebiliyor ancak eminim ki, bir annenin okulun ilk günü çocuğunun yanında olabilmesinin verdiği motivasyonla kuruma sağlayacağı katkı, o gün işe gitmemesinin verdiği zararı çoktan karşılıyordur.


3 Yorum

İnsan Kaynakları, Yani Boş İşler Departmanı

 

Bir çok sektörde, birbirinden apayrı şirketlerde hem kendim gözlemlediğim hem de İnsan Kaynaklarcı arkadaşlarımdan sıkça duyduğum bir yakınmadır: “kimse bizi sevmiyor”. Eğer bu yazıyı okuyan bir İnsan Kaynaklarcıysanız bu hissi biliyorsunuzdur, farklı bir departmandan profesyonelseniz de “ama siz de şöylesiniz böylesiniz” gibi gerekçelerin aklınızdan geçtiğine eminim. Belki sizin için inanması zor ancak, şık giyinip plaza koridorlarında topuk sesleriyle, bilezik şıngırtılarıyla salınmaktan, Okumaya devam et